BİTİK

Eski Türkçe’de kitap, mektup, yazı; hüküm, emirnâme anlamlarında kullanılan bir terim.

Türkçe’nin eski metinlerinden, bitimek “yazmak” fiil kökünün bitigü “kalem, divit” gibi bir türevi olduğu anlaşılan bitig/bitik “yazılmış (şey)” çeşitli lehçelerde “yazı, kitâbe, mektup, belge, kitap, muska; emir, hüküm, ferman” anlamlarında kullanılmış ve bundan da bitikçi “kâtip”, bitikli(g) “yazılmış nesne sahibi”, bitiklik “yazı yazılmak için hazırlanan şey” gibi yeni türevler elde edilmiştir (bk. Dîvânü lugati’t-Türk Tercümesi: Dizin, IV, 95-97; Kutadgu Bilig III: İndeks, 93-95). Kelimenin ve türediği bitimek kökünün etimolojisi kesin olarak bilinmemekte, Çince bit/piet “yazı fırçası”; Samoyetçe pādā- “yazmak, nakşetmek”; Toharca pīde “o yazdı”, pīdaka “belge”; Sanskritçe pitaka ve Grekçe pittakion “kitap kutusu (dolabı)” gibi kelimelerle karşılaştırılmaktadır (geniş bilgi için bk. Doerfer, II, 262-264).

Eski Türk devletlerinden Tabgaçlar’da bitekçinler, Göktürkler, Türgiş ve Uygurlar’da bitegci ve ılımgalar, devlet meclislerinde görevli kâtipler olarak özellikle dış politika ile ilgili alınan kararları yazmak ve yürütmekle görevli idiler (Kafesoğlu, s. 266).

Yûsuf Has Hâcib, Karahanlılar’da resmî yazışmaları idare eden büronun âmiri olarak bitigi ılımgayı zikretmekte, bu görevlinin aynı zamanda hükümdarın sır kâtibi olduğunu belirtmektedir. Nitekim onun, “Eğer kendin bitigci ılımga olursan gönül sırrını iyi muhafaza et, ağzından söz kaçırma” beyti de bu görüşü doğrulamaktadır (Genç, s. 258-259).

Kelime muhtemelen Uygur kâtipleri tarafından Moğolca’ya sokulmuş, böylece Moğol ve İlhanlı devletlerinde bir terim olarak yaygın şekilde kullanılmıştır.

İlhanlılar’da merkez teşkilâtında görevli olup ferman, berat, mektup gibi resmî belgeleri yazan ve bunları defterlere kaydedenlere bitikçi ve yine “kâtip” anlamına bahşı denilirdi. İlhanlı divanında ferman ve emirler genellikle gönderildiği milletin dilinde yazılırdı. Böylece bu divanda Arapça, Farsça, Türkçe, Moğolca bilen ve bu dillerde hükümler yazan geniş bir bitikçiyân ve bahşıyân zümresi bulunmakta idi. Ayrıca bu devlette taşrada arazi tahririnde görevli kâtiplere de vilâyet bitikçileri denilmişti. Vilâyet bitikçileri mîrî emlâkin tesbitinde, gelirinin toplanması ve sarfedilmesinde, ayrıca terekenin taksiminde görevli idiler. Bunların beratlarında “mîrî emlâkin emin bitikçileri” olduğu belirtilmekteydi.

İlhanlılar’daki uluğ bitikçi ise dîvân-ı kebîr-i İlhânî’nin başkâtibi, divan sekreteryasının başkanı idi. Divandan çıkan çeşitli yazışmalarla divanın gelir ve gider defterlerinin tutulması onun kontrolü altında yapılırdı. Merkezî divandaki bitikçi ve bahşıyân denilen kâtiplerin ve eyalet divanındaki bitikçilerin seçimi uluğ bitikçiye aitti.

Selçuklu ve Beylikler döneminde de biti ve bitik kelimeleri “ferman, berat” anlamında yaygın olarak kullanılmıştır. Anadolu beyliklerindeki statüyü sık sık yansıtan erken dönem Osmanlı tahrirlerinde Anadolu beyliklerinden ellerinde bitileri bulunanlara sıkça işaret edilmektedir. Bu kaynaklarda aynı anlamda berat, tevkī‘, nişan kelimeleri de yan yana kullanılmaktadır.

Altın Orda, Kırım ve Türkistan hanlarının çıkardıkları bitik ve yarlıklardan bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunanları inceleyen A. Nimet Kurat bunların çeşitli özellikleri üzerinde durmuştur. Kurat bunların Osmanlı padişahlarının çıkardığı “nâme-i hümâyun”lara benzediğini belirtmektedir.

Osmanlılar’ın ilk dönemlerine ait berat, ferman, mülknâme gibi belgeleri için biti tabiri kullanılmıştır. Orhan Gazi’nin 759 (1358) tarihli beratında, “bu biti hükmü oldur ki”; “bitiyi görenler biti üzre itimad kılsınlar”; “bu bitiyi hakikat bilsinler” ibareleri yer aldığı gibi daha sonra Çelebi Mehmed, II. Murad ve Fâtih Sultan Mehmed devirlerinde de çeşitli belgelerde “bitiyi mütalaa kılalar”; “biti tahkik bilüp”; “eline biti virildi ki” ifadeleri yer almaktadır. Ancak kelimenin kullanılışına Fâtih’ten sonraki dönemde pek rastlanmadığı, XVI. yüzyıldan itibaren de tamamen terkedildiği, onun yerini berat, nişan, alâmet kelimelerinin aldığı anlaşılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi: Dizin, IV, 95-97; Türk Lugatı, I, 830; Doerfer, TMEN, II, 262-264; Räsänen, Versuch, s. 77; Clauson, Dictionary, s. 303; Akdes Nimet Kurat, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Altınordu, Kırım ve Türkistan Hanlarına Ait Yarlık ve Bitikler, İstanbul 1940, tür.yer.; Uzunçarşılı, Medhal, tür.yer.; a.mlf., Saray Teşkilâtı, s. 279-281, 283, 285, 287; a.mlf., “Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dair”, TTK Belleten, V/17-18 (1941), s. 119, 132, 137-138; Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara 1954, s. 169; Kānunnâme-i Sultânî ber-Mûceb-i Örf-i Osmânî (nşr. R. Anhegger – Halil İnalcık), Ankara 1956, tür.yer.; Reşid Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig III: İndeks (nşr. Kemal Eraslan v.dğr.), İstanbul 1979, s. 93-95; Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilâtı, İstanbul 1981, tür.yer.; İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 1984, s. 85, 266, 324; Kraelitz, “İlk Osmanlı Padişahlarının Isdar Etmiş Oldukları Bazı Beratlar”, TOEM, sy. 38 (1330), s. 343-350; Talât Tekin, “Kuzey Mogolistan’da Yeni Bir Uygur Anıtı: Taryat (Terhin) Kitabesi”, TTK Belleten, XLVI/ 184 (1983), s. 806-807, 809, 827.

Mehmet İpşirli