BİHİŞTÎ AHMED SİNAN ÇELEBİ

(ö. 917/1511-12 [?])

Divan edebiyatında ilk hamse sahibi olduğu ileri sürülen şair ve tarihçi.

Kaynaklarda doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. V. L. Ménage yaklaşık 871’de (1466-67) doğduğunu kaydetmektedir. Âşıkpaşazâde, İstanbul’un ilk subaşılarından Karışdıran Süleyman Bey’in oğlu olduğunu söylerken Bursalı Mehmed Tâhir babasının tarihçi Tursun Bey’in kayınbiraderi olduğunu ifade eder. Kaynakların çoğu asıl adının Sinan olduğunu bildirmekteyse de II. Bayezid devrine ait bir in‘âmât defterine (bk. Erünsal, s. 308), ayrıca Sehî Bey ve Riyâzî’ye göre asıl adı Ahmed’dir. İsmiyle ilgili bu karışıklık Babinger’de de devam ederek onun Bihiştî Sinan Çelebi’yi ayrı bir şahıs gibi ele almasına ve Ahmed Sinan Bihiştî’nin babası olduğunu söylemesine sebep olmuştur. Bazı kaynaklar babasının Çorlu yakınlarındaki Karışdıran köyünden olduğunu ileri sürmektedir; ancak bu husus isim benzerliğinden veya Bihiştî’nin, tarihinde babasından bahsederken onun Vize beyliği yaptığını belirtmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında “Karışdıran” bir lakap veya aile ismi olmalıdır (bk. Ergun, s. 796).

Bihiştî küçük yaşta babasını kaybetti, daha sonra saraya intisap ederek orada yetişti. II. Bayezid devrinde meşhur oldu ve uzun zaman padişahın hizmetinde bulundu. Bir ara padişahın gözünden düşünce hayatından endişe ederek İran’a kaçtı. Sehî’nin bildirdiğine göre Hüseyin Baykara’nın yanına sığındı ve orada Ali Şîr Nevâî ve Molla Câmî ile tanışıp görüştü. Bir müddet sonra Hüseyin Baykara’nın Bihiştî’nin affedilmesi için bir elçi ve beraberinde çeşitli hediyeler göndermesi, bazı şair ve âlimlerin de mektuplar yollayarak II. Bayezid nezdinde yaptıkları teşebbüsler sonuç verdi ve kendisinin II. Bayezid’e takdim ettiği “kerem” redifli kasidenin de tesiriyle padişah tarafından affedildi.

Bihiştî bundan sonra eski mevkiini elde etti ve padişahın yanında bulunarak onun çeşitli iltifatlarına mazhar oldu. Nitekim adı geçen in‘âmât defterinde Bihiştî’ye 909 yılında (1503) padişah tarafından in‘amda bulunulduğu bildirilmektedir. Bihiştî bir ara sancak beyiliği yaptı. Ancak hayatının bu devresiyle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bihiştî’nin, tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber XVI. yüzyılın başlarında vefat ettiğinde kaynakların hemen hepsi birleşmektedir. Ménage onun tarihini


II. Bayezid devrinin sonlarında tamamladığını belirterek muhtemelen 917’de (1511-12) vefat ettiğini ileri sürmektedir (EI² [İng.], I, 1210). İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Hamseler Kataloğu’nda vefat tarihi olarak gösterilen 977 (1569) yılı ise doğru değildir.

Bihiştî bazı gazellerinde Çağatay ve Âzerî lehçelerine has birtakım özel söyleyişlere de yer vermiş, Hüseyin Baykara ve Ali Şîr Nevâî ile temaslarda bulunarak şiirde onlardan faydalanmıştır. Herat ve civarındaki ilmî ve edebî çevrelerden istifade etmiş, bu durum İstanbul’a döndükten sonra kaleme aldığı eserlerine de aksetmiştir.

Eserleri. 1. Hamse. Bihiştî, tezkirelerin hemen hemen ittifakla bildirdiklerine göre muhtemelen Ali Şîr Nevâî’den ilham alarak divan edebiyatında ilk defa tam bir hamse tertip eden şairdir. Nitekim Hamse’sinin sonunda, “Dedim hele ben cevâb-ı hamse/Demedi bu yolda dahi kimse” beytiyle bu hususa işaret ettiğini Latîfî haber vermektedir. Hamse’de yer aldığı belirtilen mesneviler şunlardır: Vâmık u Azrâ, Yûsuf u Züleyhâ, Hüsn ü Nigâr, Süheyl ü Nevbahâr, Leylâ vü Mecnûn. Bunlardan yalnız Leylâ vü Mecnûn bugün elde mevcuttur. Bihiştî bu eseri 912’de (1506) İstanbul’da tamamlamış ve eski itibarını elde etmek gayesiyle II. Bayezid’e takdim etmiştir. Zaman zaman Çağatay Türkçesi özelliklerinin görüldüğü eser Câmî’nin Leylâ vü Mecnûn’unun vezni olan “mef‘ûlü/mefâîlün/feûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Yirmi iki bölümden meydana gelen mesnevi 1195 beyittir. Bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 5591) bulunan Leylâ vü Mecnûn’un bu nüshası üzerinde Rezzan İlter bir mezuniyet tezi hazırlamıştır (bk. bibl.). 2. Târîh-i Bihiştî. Osman Gazi’den başlayarak II. Bayezid’e kadar gelen padişahların tek tek ele alındığı eser sekiz bölümden ibarettir. Bunlardan II. Bayezid’e ayrılan bölümde bu padişah ile Cem Sultan arasındaki mücadele ele alınmakta ve daha sonra II. Bayezid devrinin diğer olayları anlatılmaktadır. Eserin “Muhârebe-i Bâyezîd ve Şehzâde Cem” adını taşıyan bölümü Babinger tarafından ayrı bir eser kabul edilerek Ahmed Sinan Bihiştî’ye nisbet edilmiştir. Yine Babinger eserin anılan bölüm dışında kalan kısmını Ahmed Sinan Bihiştî’nin babası olduğunu söylediği Bihiştî Sinan Çelebi’ye izâfe etmiştir (Babinger, s. 35, 49). Eserin bu bölümü Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi (Revan, nr. 1270) ile British Museum’da (Add. 7869) bulunmaktadır. Babinger ve V. L. Ménage’ın verdikleri bilgiye göre British Museum’da (Add. 24, 955) eserin diğer bölümlerinden bir kısmının daha nüshası vardır (Babinger, s. 50; EI² [İng.], I, 1210). Bihiştî, tarihini Neşrî’nin (ö. 1520 [?]) eserini esas alarak meydana getirmiştir. Tarihçiler, Bihiştî’nin eserinin bazı olaylar dışında Neşrî tarihinin edebî bir üslûpla kaleme alınmış şekli olduğunda birleşmektedirler. Ménage ise eserin İdrîs-i Bitlisî’nin (ö. 926/1520) Heşt Bihişt’ini takip ettiğini ve o derecede önemli bir kaynak olmadığını belirtir. Eserin Fâtih Sultan Mehmed’in vefatına kadar olan kısmı üzerinde Kâzım Dilcimen tarafından bir mezuniyet tezi hazırlanmıştır (İÜ Ed.Fak., Tarih bl., nr. 96).

Bunların dışında Bihiştî’nin bir divanından bahsedilmekteyse de eser bugüne kadar ele geçmemiştir. Şiirlerine çeşitli şiir mecmualarında rastlanmaktadır. Sehî Bey, Bihiştî’nin Nizâmî’ye ait Farsça Hamse’yi Türkçe’ye tercüme ettiğini bildirmekteyse de bugün böyle bir eser mevcut değildir. Bu herhalde Bihiştî’nin kendi Hamse’si olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Âşıkpaşazâde, Târih, s. 142; Sehî, Tezkire (G. Kut), s. 243-245; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 58ª; Latîfî, Tezkire, s. 104-105; Kınalızâde, Tezkire, I, 225-226; Riyâzî, Tezkire, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3205, vr. 42b; Keşfü’z-zunûn, I, 724; Gibb, HOP, II, 149; Osmanlı Müellifleri, II, 96-97; III, 82, 184; Ergun, Türk Şairleri, s. 794-803; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 603; Nail Tuman, “Hamseler Hakkında”, İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Hamseler Kataloğu, İstanbul 1961, s. VI; Karatay, Türkçe Yazmalar, I, 206; Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 104, 129, 132, 133, 134; a.mlf., “Divan Edebiyatında Hikâyeler”, TDAY Belleten (1967), s. 99, 101, 102, 103, 108; Rezzan İlter, Bihiştî ve Leylî vü Mecnûn’u (mezuniyet tezi, 1951), İÜ Ed.Fak., Türkiyat Enstitüsü, nr. 386; Babinger (Üçok), s. 35, 43, 49, 50; İsmail Erünsal, “Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları I: II. Bâyezid Devrine Ait Bir İn‘âmât Defteri”, TED, sy. 10-11 (1981), s. 303-342; TA, VI, 20; V. L. Ménage, “Bihishtī”, EI² (İng.), I, 1210; TDEA, I, 377.

Hasan Aksoy