BEZİRGÂN

بازركان

Eskiden ticaret, sarraflık, resmî ve özel müesseselere mal temini işleriyle uğraşan büyük tüccar.

Kelimenin aslı, “alışveriş yapan” anlamında Farsça bâzârgân veya bâzergândan gelmektedir. Bezirgân kelimesinin Türkçe’de ne zamandan beri kullanıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Fâtih devrine ait kanunnâme ve yasaknâme metinlerinde bezirgân tabirine sıkça rastlanmakta, “başta ipek ve kumaş olmak üzere her türlü ticaret ve alım satım işleriyle uğraşan tüccar” anlamında kullanılmaktadır (Kānunnâme-i Sultanî, s. 8, 41-45, 57). XVI. yüzyıla ait Osmanlı sancak kanunnâmelerinde ise “ticaret erbabı, ipek tüccarı, seyyar tüccar” mânalarında geçmektedir (Barkan, 196, 225, 301, 371). Gelibolulu Mustafa Âlî ise kelimeyi “zengin tüccar” anlamında kullanmaktadır (Mevâidü’n-nefâis, s. 100).

Büyük şehirlerin dışarıdan gelen sanayi maddeleri ve mâmul eşya ihtiyaçları bezirgânlar tarafından sağlanırdı. Evliya Çelebi İstanbul’un toptan gıda ve giyecek eşyasını temin eden çok sayıdaki bezirgânın bezirgân esnafı loncasını teşkil ettiklerini kaydeder (Seyahatnâme, I, 301). Kelime daha sonraları hilekâr ve tefeci tâcir için de kullanılmıştır. XVII. yüzyıldan sonra ise gayri müslim ve özellikle Mûsevî ticaret erbabına delâlet eder olmuştur. Osmanlı ülkesinde ticaret yapan beratlı Avrupa tüccarına da bazan bezirgân denilmiştir.

Osmanlı saray, bahriye ve askerî teşkilâtı içerisinde bezirgânların da bulunduğu görülmektedir. Nitekim sarayın dış hizmetlileri olan bîrûn halkı arasında Dârüssaâde ağasına bağlı bezirgânbaşı da bulunuyordu. Başlıca görevi ise çuha, bez, tülbent gibi özellikle dokuma türünden malzemeyi temin etmekti.

Yeniçeri Ocağı’nda ocak bezirgânlarının önemli iktisadî rolleri vardı. Beytülmâlcinin idaresinde Yeniçeri Ocağı’nın malî işleri, malzemesinin temini, esâme* alım satımı gibi işleri bunlar yapıyorlardı. Başlangıçta bu görev ocak başyazıcısı tarafından yerine getirilirken daha sonra kârlı bir iş olduğu için hıristiyan ve Mûsevîler’in tekeline geçmiş, babadan oğula intikal etmek suretiyle de bezirgân aileleri teşekkül etmiştir. Bazı dönemlerde ocak bezirgânlığının kaldırılması sebebiyle bu gayri müslim bezirgânlar çeşitli huzursuzluklar çıkarmışlar, serbest olduğu zamanlarda da rüşvet vererek ocak bezirgânlığını elden kaçırmamaya gayret etmişlerdir.

Ocak bezirgânlarının İstanbul Vâlide Hanı ve diğer büyük hanlarda odaları vardı. Ocağa ait paralar, her türlü emtia, vergi ve defterler orada saklanırdı. Ocak işlerinde suistimal yapan ve ocak menfaatlerini zedeleyen bezirgânlara çok ağır cezalar verilirdi. Nitekim 15 Temmuz 1808’de suistimali tesbit edilen ocak bezirgânı Çelepan idam edilmiş, bu tarihten sonra da gayri müslim bezirgân tayin edilmeyerek bu işlerin başyazıcı tarafından yapılması istenmişti. Ancak bir süre sonra ortalık yatışınca gayri müslim bezirgânlar rüşvetle yeniden bezirgânlığı elde etmişlerdir. Ocak bezirgânlığı 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ile sona ermiştir.

Ortaçağ’lardan beri bezirgânların şehirden şehire, ülkeden ülkeye aylarca süren seyahatleri, karşılaştıkları çeşitli olaylar, surlarla çevrili Türk-İslâm şehirlerinin kapılarından giriş çıkışları, uzak ülkelerde gördükleri ve duydukları acayip şeyler özellikle halk edebiyatı için zengin ve ilgi çekici bir malzeme olmuş, halk arasında şifahî olarak dilden dile dolaşmıştır. Ayrıca, “Korkak bezirgân ne kâr eder ne ziyan”; “Bezirgân züğürtleşince eski defterleri karıştırır” gibi çeşitli atasözlerine de konu olmuştur.


İstanbul’un Kocamustafapaşa, Çarşamba ve Kabataş semtlerinde XVI ve XVII. yüzyıllarda yapılmış, fakat günümüze intikal etmemiş üç mescid, Hasköy’de Pîrî Çavuş mahallesinde bir sokak ve Kocamustafapaşa’da bir çıkmaz sokak bezirgân adını taşımaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MD, nr. 227, s. 182; BA, HH, nr. 91; BA, Ali Emîrî, II. Mahmud, nr. 9758; Kānunnâme-i Sultânî ber-Mûceb-i Örf-i Osmânî (nşr. R. Anhegger – Halil İnalcık), Ankara 1956, s. 8, 4145, 57; Âlî, Mevâidü’n-nefâis fî kavâidi’l-mecâlis, İstanbul 1956, s. 100; Selânikî, Târih, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2259, vr. 356ª; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 301; Râşid, Târih, IV, 252; d’Ohsson, Tableau général, VII, 22, 318; Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârîh (nşr. Fahri Ç. Derin – Vâhid Çabuk), İstanbul 1985, s. 238, 270, 321, 376; Cevdet, Târih, III, 83-84; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 314, 382, 407-410, 495; a.mlf., Saray Teşkilâtı, s. 180; Barkan, Kanunlar I, s. 196, 225, 301, 371; H. Ongan, Ankara’nın 1 Numaralı Şer’iyye Sicili, Ankara 1958, s. 385; Hagop Barsoumian, “The Dual Role of The Armenian Amira Class Within the Ottoman Government and the Armenian Millet (1750-1850)”, Christians and Jews in the Ottoman Empire, The Functioning of a Plural Society (nşr. B. Braude – B. Lewis), New York 1982, s. 175-176; Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul 1986, s. 136, 265, 298, 300; TA, VI, 305-306; R. Ekrem Koçu, “Bezirgân”, İst.A, V, 2729-2731; B. Lewis, “Bazirgan”, EI² (İng.), I, 1157.

Mehmet İpşirli