BEYAZIT II KÖPRÜSÜ

Sakarya ilinin Geyve ilçesinde XV. yüzyıl sonunda yapılan köprü.

Sakarya ırmağı üzerinden Geyve-Göynük menzil yolunun geçişini sağlayan köprü, yedi satırlık Arapça inşa kitâbesine göre Sultan II. Bayezid tarafından 901’de (1495-96) yaptırılmıştır. Kitâbe köşkünün arkasında bulunan mermere işlenmiş rozet biçiminde ikinci bir kitâbenin altında ise “Amelü’l-fakīr Abdullah” ibaresi ve Mimar Murâd İbn Abdullah ismi okunmaktadır. Bu imzalardan Geyve Köprüsü’nün Mimar Abdullah oğlu Murad tarafından tasarlandığı ve inşaatın da Abdullah adlı usta tarafından gerçekleştirildiği tahmin edilmektedir. Sultan II. Bayezid devrinde (1481-1512) yaşamış ve Mimar Hayreddin’in babası olan Murad isimli bir mimarın mevcudiyeti bilinmektedir. Ancak büyük zelzeleden sonra Galata surlarının tamirini yapan bu Murad ile köprünün mimarının aynı şahıs olup olmadığı hususunda kesin bir şey söylenemez.

Ahmed Refik, Sahâifü’l-ahbâr’dan naklen, Orhan Gazi’nin Sakarya üzerindeki bir köprüyü tamir ettirerek civarında kurdurduğu Köprübaşı köyü halkını bu yapının bakımı ile görevlendirmiş olduğunu yazmıştır. Böylece bu önemli yol üzerindeki Bizans (belki de Roma) çağından kalmış eski bir köprünün Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarında yeniden kullanılır hale getirildiği anlaşılmaktadır. II. Bayezid, iki yüzyıl sonra bu hayratını eski köprünün 150 m. kadar güneyinde temelden itibaren yeni olarak inşa ettirmiştir. Eski köprünün kalıntıları bugün görülebilmektedir. Cevdet Çulpan’ın tesbitlerine göre Sultan Beyazıt Köprüsü’nün tamiri için Kanûnî Sultan Süleyman devrinde İzmit kadısına ferman çıkarılmıştır. Evliya Çelebi Geyve kasabasından bahsederken Sultan IV. Murad zamanında (1623-1640) Sakarya’nın bir taşkınında kasabanın tahrip olduğunu bildirir. Aynı taşkında köprünün de zarar görmüş olması muhtemeldir.

Sultan II. Mahmud tarafından 1810’da İran’a elçi olarak gönderilen Yâsincizâde Abdülvehhâb Efendi’nin kâtibi Bozoklu Osman Şâkir, kaleme aldığı ve minyatürlerle süslediği sefaretnâmede bu köprünün o sıralarda bir kemerinin yıkılmış olduğunu bildirerek bir hayır sahibinin tamir ettirmesi dileğinde bulunur. Bu vesile ile de Sultan Bayezid evkafından gelir fazlası olarak faydalanan bazı kişilerin böyle bir hayır eserini tamirde ihmallerinden acı bir dille şikâyet eder. Çulpan, E. Charton’un 1864’te yayımlanan seyahatnâmesinden köprünün iki kemerinin yıkık olduğunu, ancak bu eksik kısmın ahşap olarak tamamlandığını nakleder. C. von der Goltz’un köprüye Sultan Selim’in adını vermesini ve evvelce yerinde Bayezid’in yapısı daha eski bir köprü olduğu yolundaki görüşünü doğru bir bilgi olarak kabul etmek mümkün değildir. Sultan II. Abdülhamid devrinde 1307 (1889-90) yılında köprünün tamiri kararlaştırılmış ve eksik kısmının eski şekline göre kâgir olarak tamamlanması için Nâfia Nezâreti’nce keşfi yapılmışsa da bu proje gerçekleşmeden kalmıştır. İstiklâl Harbi’nde 17 Mayıs 1920 günü köprü General Ali Fuat (Cebesoy) tarafından düşmana karşı az bir kuvvetle savunulmuştur. Beyazıt Köprüsü 1949’da tamir edilmekle beraber yıkık kısımlar ihya olunmamış, sadece buradaki ahşap yama demirden daha sağlam olarak yapılmıştır.

Beyazıt Köprüsü’nün uzunluğu Gülgün Tunç’un yazdığına göre 196,50 m., genişliği ise 5,50 metredir. Aslında büyükleri sivri kemerli olup on beş gözlüdür. Çulpan ve Yüksel, göz adedini on dört olarak verirler. Bu gözlerden sadece beş tanesinin altından su geçmektedir. Geri


kalan on göz kuruda olup, yalnız taşkınlarda vazife görür. Köprü, beyaz renkte kesme taşlardan temiz bir işçilikle yapılmıştır. Menba tarafında ayaklarda üçgen biçiminde mahmuzlar (sel yaranlar) vardı. Tabliyesinin iki yanında taştan yontulmuş korkuluklar bulunmaktadır.

Köprünün bir mermer levhaya işlenmiş yedi satırlık Arapça kitâbesi, çıkıntı halindeki bir kitâbe köşkünde mihrap biçimindeki bir nişin üstünde bulunur. Mermer levhanın etrafı kabartma motiflerle süslenmiş bir çerçeve halindedir. Arka tarafta olan ikinci kitâbe ise kare biçiminde olup bunun içine bir madalyon halinde hat sanatı bakımından çok değerli bir istif işlenmiştir. Çok zarif bir biçimde bir merkezden açılan bu yazı “şifâü’l-kulûb likaü’l-mahbûb” olarak okunmuştur. Madalyonun altında ise mimar ve kalfanın (?) adlarını veren ibareler yer almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II, 464; Bozoklu Osman Şâkir, Musavver İran Sefaretnâmesi, Millet Ktp., Ali Emîrî, Târih, nr. 822, vr. 13b, 15b; C. von der Goltz, Anatolische Ausflüge, Berlin 1896, s. 111; Ahmed Refik, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul 1297, s. 87-88; Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri, Ankara 1975, s. 116-119, rs. 67/1-6; Gülgün Tunç, Taş Köprülerimiz, Ankara 1978, s. 83-85; Yüksel, Osmanlı Mi‘mârîsi V, s. 140-141.

Semavi Eyice