BEDERGÂH

بدرگاه

Osmanlılar’da Acemi Ocağı’nda bir süre hizmet eden acemi oğlanlarının başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere öteki yaya kapıkulu ocaklarına geçmeleri hakkında kullanılan bir tabir.

Farsça be edatı ile “kapı” anlamındaki dergâh kelimesinden oluşan bedergâh, çoğunlukla “kapıya çıkma” (kapuya çıkma) veya sadece “çıkma” şeklinde kullanılırdı. Süvari Ocağı çıkmalarına ise “bölüğe çıkma” denirdi. Yeniçeri ve öteki yaya kapıkulu ocaklarına bedergâh yoluyla asker alımı genellikle İstanbul’daki ve Gelibolu’daki acemi ocaklarından yapılırsa da Bostancı Ocağı ile Galata ve İbrâhim Paşa saraylarında görevli neferlerden de asker temini yoluna gidilebilirdi. XVI. yüzyıl sonlarında kul oğullarından, ağa çıraklarından ve kul kardeşlerinden yapılan çıkmalar ocak nizamının bozulmasında önemli ölçüde rol oynamıştır.

Kapıya çıkmak için yedi sekiz yıl Acemi Ocağı’nda hizmet etmek gerekmekteydi. Ancak ihtiyaç halinde daha önce de bedergâh mümkün olabilirdi. Zira çıkmalar genellikle savaşlar sebebiyle baş gösteren boşlukları doldurmak için yapılırdı. Saltanat değişikliklerinden sonra yapılan çıkmalara “umum çıkması” veya “büyük çıkma” denirdi.

Bedergâh normal olarak yeniçeri ağasının Dîvân-ı Hümâyun’a arzı ile gerçekleşirdi. Ancak onun arzı olmadan da padişah emriyle Yeniçeri Ocağı’na adam alınabilirdi. Padişah emriyle olan çıkmalar için “kapu ferman olmak”, herhangi bir sebeple ocakla ilişkileri kesilen yeniçerilerin tekrar alınmaları için de “tashih bedergâh” terimleri kullanılırdı. Ağa, kapıya çıkacak acemilerin en kıdemlilerinin memhûr denilen mühürlü tezkiresini vezîriâzama sunar onun uygunu alındıktan sonra yeniçeri kâtibi bu neferleri maaş defterine kaydederdi. Daha sonra, kapıya çıkan neferlerin Ağa Divanı kâtibince kontrolleri yapılırdı.

Kapıya çıkan bir nefere önceleri günlük iki akçe verilirken XVII. yüzyıl başlarından itibaren bu miktar üç akçeye çıkarılmıştır. Bedergâh olan neferlere ayrıca bir defaya mahsus olmak üzere “düzen akçesi” adıyla ikişer altın verilirdi. Kapıya çıkan bostancı neferlerine ise biner akçe “silâh bahâ” verilmesi kanun gereğiydi.

BİBLİYOGRAFYA:

Eyyûbî Efendi Kānunnâmesi, İÜ Ktp., TY, nr. 734, vr. 14ª, 20ª; Koçi Bey, Risâle (Aksüt), s. 28, 71; Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı Askerî Teşkilâtı ve Kıyafeti (nşr. N. Türsan - Ş. Türsan), Ankara 1983, s. 3; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 61-65.

Abdülkadir Özcan