BARANTA

Orta Asya Türk boylarında örf ve âdete göre bir haksızlığa karşılık yağma için yapılan akına verilen ad.

Kelime Çağatayca’da baranta, Kazakça’da barymta, Sartça’da barımta, Moğolca’da bari-mta şeklinde söylenmektedir. W. Radloff kelimeyi “çapul, yağma; rehin” karşılığında kullanmıştır. K. K. Yudahin ise Kırgız Sözlüğü’nde barantayı, “Haksızlık edenin veya onun hısım akrabalarının hayvanlarını sürüp götürmek maksadıyla yapılan hücumdur ki iddia edilen hakkı elde etme şekillerinden biridir” cümlesiyle açıklamıştır. Kazak-Sovyet Ansiklopedisi’nde de haksız tarafa veya onun sülâlesine karşı haklı tarafça öç almak maksadıyla yapılan fiile baranta dendiği belirtilmektedir.

W. Barthold baranta hadisesini, bozkırlarda düzenli bir hükümetin bulunmadığı zamanlarda halkın çok defa haklarını bizzat elde etmeye mecbur kalması, bir kişinin işlediği suçtan dolayı bütün kabilenin sorumlu tutulması ve asıl suçlu yerine kabilenin cezalandırılması şeklinde açıklamakta, saldırıya uğrayanların intikamlarını almak için barantacılardan herhangi birini yağmalamada serbest olduklarını ve bu durumun câmiaya zarar vermeksizin yıllarca devam ettiğini söylemektedir. Rus yazarı Grodekov da barantanın örf ve âdetlere göre yapıldığını ve bunun için saldırının baranta olduğunun açıkça ilân edilmesinin, barantanın gündüz yapılmasının ve bir haksızlığın giderilmesini amaçladığını belirtmenin şart olduğunu ifade etmektedir.

Baranta âdeti yakın zamana kadar Kazaklar ve Kırgızlar arasında devam etmiştir. Hakkını iyilikle veya hâkim kararına rağmen alamayan kimse, hasmının veya hasmının kabilesine mensup birinin malından hakkından birkaç misli fazlasını alıp kendi obasında saklar ve bununla hasmını hâkimin huzuruna getirmeye mecbur ederdi. Baranta hadisesinin ortaya çıkması için muhataplardan birinin diğerine hakaret etmesi, onu dövmesi, öldürmesi veya namusuna dokunması (nişanlısını kaçırma, hanımına dil uzatma, kız kaçırma gibi) ve töreye aykırı hareketlerde bulunması gerekirdi. Barantanın şartları oluştuğunda haklı taraf diğerine, yaptığı belli bir hareketten dolayı malına el koyacağını bildirir ve muhatabın kendisinin, onda yoksa yakınlarının ne kadar menkul malı varsa (at, deve, koyun, sığır sürüleri ve taşınır silâh) hepsini alırdı. Ancak bundan sonra baranta için şartlardan birinin ortaya çıktığını töre gereği han veya ileri gelenlerden birine anlatmak ve bunu şahitlerle ispat etmek mecburiyetindeydi. İspat edemediği takdirde hırsız, yağmacı ve saldırgan durumuna düşer ve ağır şekilde cezalandırılırdı.


Baranta, Ekim 1822’de Sibirya’da yaşayan Kazak beylerinin toplantısında suç kabul edilerek töre dışı tutuldu. 1868 Ekiminde sahra vilâyetlerinin idaresi hakkında çıkarılan yönetmelikle de bundan böyle baranta olaylarının devlet mahkemelerine intikal etmesi karar altına alındı. 1920’de Sovyet hükümeti bundan sonra barantanın yapılamayacağına ve yapanların suçlu sayılacağına dair bir kararnâme daha yayımladı. Ancak 1924 yılında Sovyet merkez icra komitesi aldığı ikinci bir kararla barantayı Rus kanunlarından ayrı tutarak yağma, çapul ve hırsızlıktan ayırdı. Böylece baranta, örf ve âdetlere göre, karşılıklı olarak anlaşmak suretiyle yapılan namus ve şerefi korumaya yönelik hukukî bir davranış kabul edildi.

BİBLİYOGRAFYA:

Radloff, Versuch, IV, 1482; K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü (trc. Abdullah Taymas), Ankara 1945, I, 89; Abdülkadir İnan, “Kazak-Kırgızlarda Yeğenlik Hakkı ve Konuk Aşı Meseleleri”, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1968, s. 286-287; Räsänen, Versuch, s. 63; H. Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İstanbul 1973; K. Ataman Ayüp, “Baranta”, Kazak-Soviet Entsiklopediyası, Alma-Ata 1973, II, 177; W. Barthold - Abdülkadir İnan, “Baranta”, İA, II, 310-311; R. Rahmeti Arat, “Baranta”, EI² (İng.), I, 1037-1038.

Abdülkadir Donuk