BARAK BABA

(ö. 707/1307)

Babaî hareketi çevrelerine mensup Kalenderiyye tarikatı şeyhlerinden bir Türkmen babası.

Asıl adı bilinmeyen Barak Baba, kaynakların çoğuna göre Babaî hareketinin merkezlerinden Tokat yakınlarındaki bir köyde doğdu. Babasının zengin bir aileye mensup olduğu rivayet edilmektedir. Genç yaşlarda dervişliğe heveslenerek Babaî muhitinden meşhur Türkmen babası Sarı Saltuk’a mürid oldu. Kendisine Barak (köpek) lakabını Sarı Saltuk’un verdiği nakledilir. Sarı Saltuk’la ne zaman münasebet kurduğu pek bilinmiyorsa da bazı kaynaklarda ondan Barak el-Kırîmî şeklinde bahsedildiğine bakılırsa şeyhinin Kırım’daki ikameti sırasında kendisine intisap etmiş olması muhtemeldir.

Barak Baba dervişliğe başladıktan sonra hemen hemen bütün Anadolu’yu gezdi; bu arada İran’a da gitti. Daha şeyhiyle birlikteyken meşhur olmaya başlayan Barak Baba, bu ününü İran’da Sultâniye şehrindeki İlhanlı sarayına kadar duyurdu. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han (1295-1304) kendisini sarayına çağırttı. Barak Baba Sultâniye’de bu hükümdar tarafından bazı tecrübelere tâbi tutuldu ve neticede göze girmeyi başararak önemli mevkiler elde etti. Barak Baba’nın, Gazan Han’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Olcaytu Hudâbende döneminde de itibarını koruduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Olcaytu onu çeşitli yerlere yolladığı elçilik heyetlerine dahil etmiştir. Meselâ 705 (1305-1306) yılında dervişlerinin de katıldığı bir heyetle Şam’a, Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır’a gönderilişi bunlardan biridir. Bu hizmetinden memnun kalan Olcaytu’nun, henüz yeni kabul ettiği İmâmiyye Şiîliği’nin propagandası için Barak Baba’yı Gîlan bölgesine gönderdiği de nakledilir. O burada hem Şiîliği yayacak, hem de Gîlanlılar tarafından esir edilen İlhanlı kumandanı Kutluğ Şah’ı kurtarmaya çalışacaktı. Ancak Gîlanlılar’ın reisi Topaç Barak Baba’yı müridleriyle beraber öldürttü. O sırada kırk yaşlarında olan Barak Baba’nın ölümü Olcaytu’yu kızdırdı ve derhal asker göndererek Topaç’ı cezalandırdı. Barak Baba’nın ölümünden çok müteessir olan hükümdar Sultâniye’de onun hâtırasına bir türbe ve zâviye yaptırdı, fakirlere para dağıttı; dervişlerine de ellişer dinar yevmiye tahsis etti. Bu durum, Barak Baba’nın Olcaytu’ya ne ölçüde tesir ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Abdülbaki Gölpınarlı tarafından neşredilen 753 (1352) tarihli bir mezar kitâbesi, Barakıyyûn (Baraklılar) denilen Barak Baba müridlerine XIV. yüzyılın ortalarında Anadolu’da da rastlandığını açıkça göstermektedir. Kaynakların ifadelerinden, Barak Baba’nın Anadolu’da olduğu kadar İran’da da çok sayıda mürid edindiği anlaşılmaktadır. Nitekim Mevlânâ’nın torunlarından Ulu Ârif Çelebi


Sultâniye’ye gittiği zaman burada Barak Baba Zâviyesi şeyhi Hayran Emîrci ile görüşmüş ve onunla dostluk kurmuştu. Hayran Emîrci de kısa bir müddet için Konya’ya gelmiş ve Mevlevî âyinlerine katılmıştı. Barak Baba’ya bağlı müridlerin İran’daki nüfuzlarını Timur devrine kadar devam ettirdikleri bilinmektedir.

Barak Baba’nın İmâmiyye Şiîliği’nin propagandasıyla görevlendirilmesi, Anadolu’da iken olmasa bile İran’a gittikten sonra onun bu mezhebe geçtiğini kesin olarak ortaya koymaktadır. Tasavvufî yönü konusunda ise bilhassa Arapça kaynaklar meseleyi yeterince aydınlatacak bilgiler vermektedir. Bunlar Barak Baba’nın Şam’a gelişini anlatırken gerek kendisinin gerekse dervişlerinin kıyafetlerine, hal ve tavırlarına geniş yer ayırmışlardır. Bu kaynaklarda onunla beraber dolaşan 100 kadar dervişin aynı biçimde giyindikleri belirtilir. Başlarında, iki yanında boynuzlar olan keçe külâhlar bulunuyordu. Saç ve sakalları kazınmıştı, ancak gür bıyıkları vardı. Boyunlarında küçük çanlardan ve boyalı aşık kemiklerinden yapılmış kolyeler taşıyorlardı. Barak Baba zaman zaman dervişlerinin çaldığı davulların temposuna uyarak raksediyordu. Bu kıyafeti, bazı tavır ve sözleri, davul eşliğinde raksetmesi Barak Baba’nın zındıklıkla itham edilmesine sebep olmuş, hatta kendisinin ve dervişlerinin bıyıkları “sünnet üzere” kısaltılmış, boynuzlu külâhları çıkartılmıştı. Barak Baba ve müridleri bu sebeple Şam’da iltifat görmemişler, Mısır’dan da kovulmuşlardır. Kaynaklarda halkın kendileriyle alay etmek için söylediği dikkate değer manzumeler de yer almaktadır. Bu manzumelerde Baraklılar’ın “şeytanın avenesi” olarak tavsif edildikleri görülmektedir.

Barak Baba ve müridlerinin Kalenderiyye’ye mensup Haydariyye tarikatından olduklarını ve XIV. yüzyılın başlarında henüz Şamanist gelenekleri önemli ölçüde muhafaza ettiklerini rahatça söylemek mümkündür. Bilhassa davul ve çıngırak sesleriyle raksederek hayvan seslerine benzeyen sesler çıkaran Barak Baba bunu açıkça göstermektedir. Ayrıca kaynaklar kendisinin vecde gelebilmek için afyon kullandığını da naklediyor ki bu da onun ve dolayısıyla müridlerinin Kalenderiyye-Haydariyye tarikatı mensubu oldukları görüşünü kuvvetlendirmektedir.

Barak Baba’nın vecd halinde söylediği rivayet edilen ve muhtemelen dervişlerinden biri tarafından kaleme alınan bir risâlesi zamanımıza kadar gelmiştir. Birtakım anlaşılmaz sözler (şathiyyât) ihtiva eden Kelimât-ı Barak Baba adındaki bu risâle 853 (1449) tarihinde Babaî hareketinin merkezi olan Amasya’da istinsah edilmiştir. Kelimât-ı Barak Baba Hilmi Ziya Ülken tarafından Barak Baba’ya dair bir makalenin sonunda yayımlanmıştır. Ayrıca Kutbü’l-Alevî adında birinin söz konusu risâleye yazdığı bir de şerh bulunmaktadır.

Kaynakların Barak Baba ve müridleri hakkındaki bütün olumsuz kayıtlarına rağmen bazı zıt bilgiler ihtiva ettikleri de görülmektedir. Meselâ birkaçında Barak Baba ve müridlerinin beş vakit namaz kıldıkları, hatta Barak Baba’nın, namazını aksatanları dövmek üzere bir muhtesib* tayin ettiği belirtilmektedir. Bütün bu farklı ifadelerden şöyle bir hükme varılabilir: Barak Baba bazı Şamanik etkiler taşıyan, ancak Şam ve Mısır gibi Sünnîliğin sağlamca yerleştiği bölgelerde ibadet konusunda titizlik gösteren Şiî bir Türkmen babası, saçı, sakalı ve kaşları kazınmış gür bıyıklı bir Haydarî şeyhidir.

Bugün Anadolu’da Barak ismini taşıyan bazı köyler bulunmaktadır. Bunların hepsinin değilse bile bazılarının, bir zamanlar Anadolu’da yaygın olan Barak Baba dervişlerinin hâtırasını taşıdığı kuvvetle muhtemeldir.

BİBLİYOGRAFYA:

Birzâlî, Târîh, TSMK, III. Murad, nr. 2951, II, vr. 105b; Abdullah b. Ali el-Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultan Muhammed Hudâbende, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3019, vr. 166ª-b; Eflâkî, Menâkıbü’l-Ǿârifîn, II, 860-862; Safedî, AǾyânü’l-Ǿasr, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2970, II, vr. 43b; Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, TSMK, Revan, nr. 1390, vr. 416ª-417b; Aynî, Ǿİkdü’l-cümân, Beyazıt Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2392, XX, vr. 323ª-b; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, I, 473; Müneccimbaşı, CâmiǾü’d-düvel, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3171, I, vr. 1183ª-1184b; Amasya Tarihi, II, 461-463; M. Fuad Köprülü, Influence du Chamanisme turco-mongole sur les ordres mystiques musulmans, İstanbul 1929, s. 17; a.mlf., “Anadolu’da İslâmiyet”, DEFM, sy. 4-6 (1338-39), s. 393 vd.; Abdülbâki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1961, s. 43, 457-472; Köylerimiz (İçişleri Bakanlığı neşriyatı), Ankara 1968; Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1970, s. 271; Hilmi Ziya [Ülken], “Anadolu Tarihinde Dinî Rûhiyat Müşâhedeleri”, Mihrâb, sy. 13-14, İstanbul 1340, s. 440 vd.; Ziyâeddin Fahri [Fındıkoğlu], “Barak Baba Risâlesi”, Hayat Mecmuası, sy. 2, İstanbul 1927, s. 29 vd.; Haydar Ali Diriöz, “Kutbu’l-Alevî’nin Barak Baba Risâlesi Şerhi”, TM, IX (1951), s. 167-170; B. Lewis, “Barak Baba”, EI² (İng.), I, 1031; H. Algar, “Baraq Baba”, Elr., III, 754-755.

Ahmet Yaşar Ocak