BÂĞISTÂNÎ

باغستاني

VII. (XIII.) yüzyılda Mâverâünnehir bölgesinde faaliyet gösteren bir mutasavvıf.

Taşkent’in dağ eteklerinde bulunan Bâğıstan köyünde doğdu. Soyunun Hz. Ömer’e ulaştığı rivayet edilir (Fahreddin Safî, s. 368). Nakşibendîliğin önde gelen şeyhlerinden Hâce Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1490) anne tarafından dedesidir. Bâğıstânî 1256-1258 yılları arasında Buhara’ya giderek o sırada bu şehirde oturmakta olan ve tarikat silsilesi Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’ye ulaşan Şeyh Selâhaddin el-Bulgarî’ye (ö. 698/1298) intisap etti. Fahreddin Safî’nin bildirdiğine göre Bahâeddin Nakşibend’in halifesi Ya‘kūb-ı Çerhî, müridi Ubeydullah Ahrâr’a Şeyh Ömer Bâğıstânî ile bir yakınlığı olup olmadığını sormuş, o da tevazu göstererek, “Ailemin büyükleri Ömer Bâğıstânî’ye intisap etmişlerdi” diye cevap vermişti. Ya‘kūb-ı Çerhî daha sonra Bahâeddin Nakşibend’in Ömer Bâğıstânî’yi beğenip takdir ettiğini söyler. Bahâeddin Nakşibend’e göre tamamen bir zevk hali olan cezbeden sonra şer‘an zaruri olan istikamet haline dönmek zor bir iştir. Bâğıstânî bu zor işi başaran, “cezbeyle istikameti cemeden” büyük velîlerdendir.


Şeyhi Hasan el-Bulgarî’den hilâfet aldıktan sonra Türkistan’da uzun yıllar irşad faaliyetini sürdüren Bâğıstânî’nin ölüm tarihi tesbit edilememiştir. Ancak onun XIV. yüzyılın ilk yarısında vefat ettiği söylenebilir. Ölümünden sonra oğlu Hâvend Tahûr ile torunu Şeyh Dâvud onun yolundan yürümüşlerdir.

Bâğıstânî’nin Moğollar arasında İslâm’ı yaymak için büyük çaba gösterdiğini söyleyen Mîr Abdülevvel, Moğol hanlarından birinin onun telkinleri sonucu domuz eti yemeyi terkettiğini bildirir (Melfûzât-ı Hâce ǾUbeydullah Ahrâr, vr. 27ª-b). Bazı tasavvufî eserlerde nakledilen sözlerinden Kitap ve Sünnet’i esas aldığı, mutasavvıfların ve zâhir ulemâsının birçok usul ve âdâbını ise vesîle* kabul ettiği anlaşılmaktadır. Oğlu Hâvend Tahûr’a söylediği, “Molla olma, şeyh olma, sûfî olma, sadece müslüman ol” şeklindeki sözü onun dinî şahsiyet ve düşünce tarzını ortaya koyması açısından önemlidir. İlk Nakşibendî şeyhleri Bâğıstânî’nin tarikatı şeriatla uzlaştıran bu tavrının etkisi altında kalmışlardır. Bahâeddin Nakşibend’in onu beğenip övmesi de bu etkinin sonucu olarak değerlendirilebilir.

Babasının yanı sıra Tenküz Şeyh adlı bir Yesevî şeyhinden de feyiz alan oğlu Hâvend Tahûr’un (ö. 755/1354) bazı tasavvufî risâleler kaleme aldığı bilinmekteyse de bunlar günümüze ulaşmamıştır. Fahreddin Safî Reşehât’ta onun bazı beyitlerini nakletmiştir (s. 373). Hâvend Tahûr’un oğlu Şeyh Dâvud, Bahâeddin Nakşibend’in en büyük halifelerinden biri olan Hâce Muhammed Pârsâ’nın (ö. 822/1420) sohbetinde bulunmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Fahreddin Safî, Reşehât (nşr. A. A. Muîniyân), Tahran 1977, s. 368-373; Reşehât Tercümesi, s. 305-311; Mîr Abdülevvel, Melfûzât-ı Hâce Ubeydullah Ahrâr, Ganjbakhs Library, nr. 5866, vr. 27ª-b; Muhammed Kalender, Makalât-ı Sûfiyye, Leknev 1301.

Ahmed Tâherî Irâkı