AZÎM

العظيم

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ*) biri.

Azîm “büyük olmak” mânasındaki ızam kökünden sıfat olup “azametli, büyük” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de altı yerde (el-Bakara 2/255, eş-Şûrâ 42/4, el-Vâkıa 56/74, 96, el-Hâkka 69/33, 52) Allah’ın sıfatı, birçok âyette de diğer varlıkların ve hadiselerin sıfatı olarak kullanılmış, ayrıca “azâbün azîm”, “ecrun azîm” gibi ibareler içinde maddî olmayan kavramları nitelemiştir.

Allah’ın isimlerinden olan azîm, “emirlerine hiçbir şekilde karşı gelmek mümkün olmayan ve âciz bırakılamayan, zâtının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu varlık” mânasını ifade eder. Mutlak anlamda sadece Allah’a ad olabilir. Toplumun işlerini idare eden insanlara yalnız mecazi anlamda azîm adı verilir. Çünkü hiçbir zaman âciz bırakılamayan kadir-i mutlak ve gerçek mânada azîm sadece Allah’tır. Azîm, aslında kütle ve hacmi veya mânevî özellikleri ifade etmek üzere cisimler için de kullanılır ve bu mânada Allah’a nisbet edilmesi mümkün değildir. Çünkü burada iki nesne arasında bazı kavramlarda ortaklık ve karşılaştırma esası vardır. Halbuki Allah Teâlâ ile diğer varlıklar arasında herhangi bir noktada iştirak ve dolayısıyla mukayese söz konusu değildir. Nitekim Allah’ın azîm sıfatıyla tavsif edildiği altı âyetin beşinde bu kelime, tenzih ifade eden “tesbih” veya “ulüv” kavramlarıyla birlikte kullanılmıştır. Bu da Allah’ın gerek zâtı gerekse sıfatları itibariyle insan idrakinin fevkinde olduğunu ifade eder.

Azîm çeşitli hadislerde de Allah’a nisbet edilmiştir. Hz. Peygamber’in emrine uyularak namazların rükû tesbihinde “Sübhâne rabbiye’l-azîm” denilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “azm” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “azm” md.; M. F. Abdülbâkı, MuǾcem, “azîm” md.; Buhârî, “DaǾavât”, 27; Müslim, “Zikr”, 83, “Salât”, 207; Ebû Dâvûd, “Salât”, 147, 148; Halîmî, el-Minhâc, I, 195; Beyhakī, el-Esmâǿ ve’s-sıfât, Kahire 1358, s. 33; Gazzâlî, el-Maksadü’l-esnâ, s. 73-74; Fahreddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 251-253.

Suat Yıldırım