ASHÂBÜ’l-YEMÎN

أصحاب اليمين

Amel defteri sağ taraflarından verilenler, cennetlikler anlamında bir Kur’an terimi.

Yümn kökünden türetilmiş olup “hayır, uğur, bereket” ve “sağ yön” anlamlarına gelen yemîn ile ashâb (topluluk, grup) kelimelerinden oluşan bu terkip, yaratılışın başlangıcında Allah’a vermiş oldukları sözü (mîsâk-ı fıtrî) bu dünyada bozmayan ve böylece hem kendilerine hem de diğer insanlara karşı olan görevlerini yerine getiren, âhirette ise amel defterlerini sağ taraflarından alarak önleri ve sağ yönleri Allah’ın nuruyla aydınlanıp bu hal üzere cennete girecek olan mutlu insanlar zümresini ifade eder (Râzî, XXIX, 142). Meclislerde büyüklerin oturmasına ayrılan sağ taraf ve ayrıca “uğur, bereket” mânasına gelen meymene kelimesi ile yapılan ashâbü’l-meymene (أصحاب الميمنة) terkibi de aynı anlamı ifade eder. Hadislerde “ehlü’l-yemîn” diye anılan bu gruba ashâbü’l-yemîn ve ashâbü’l-meymene adlarının verilmesini, yaratılışın başlangıcında (bk. el-A‘râf 7/172) Âdem’in sırtından veya sulbünden (M. Reşîd Rızâ, IX, 389; Elmalılı, IV, 2329) çıkartıldıkları zaman onun sağ tarafında bulunmaları veya sağ tarafından çıkartılmaları ile açıklayan müfessirler olduğu gibi, bunu hesap gününde kitaplarının sağ taraftan verileceğine (bk. el-Hâkka 69/19-24), yüksek makam sahibi olacaklarına, cennetin sağ tarafında ikamet edeceklerine bağlayanlar da vardır.

Vâkıa sûresinde, insanların “ashâbü’l-meymene” (ashâbü’l-yemîn), “ashâbü’l-meş’eme” (ashâbü’ş-şimâl) ve “sâbikun” veya “mukarrebûn” şeklinde üç zümreye ayrıldığı görülmektedir. Bu sûredeki ilgili âyetlerde ashâbü’l-yemîn, cennet ehlinden gösterilmiştir. Bunlar dünyada haktan yana olup doğruyu savundukları ve yaratılışta Allah’a verdikleri sözü bozmadıkları için hak ettiklerinden kat kat fazla nimetlerle cennette mutlu bir hayat süreceklerdir. Yapılan tasvirlere göre bunlar, “dalbastı kirazların, meyveleri kat kat muz ağaçlarının, çağlayan suların, bitmez tükenmez meyvelerin bulunduğu ve gölgenin devamlı yayıldığı” yerlerde yaşayacaklardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Salât”, 1; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ymn” md.; s. 552; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VIII, 132; Fahreddin er-Râzî, Tefsîr, XXIX, 142, 162, 168; XXX, 210; Nizâmeddin en-Nîsâbûrî, Garâǿibü’l-Kurân (nşr. İbrâhim Utbe İvad), Kahire 1381-91/1962-71, XXVII, 76-78; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, Kahire 1383/1964, V, 148; Âlûsî, Rûhu’l-meǾânî, XXVII, 131, 139-143, 160; XXIX, 132; Elmalılı, Hak Dini, IV, 2329; VI, 4706-4707; VII, 5463-5465; M. Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, Beyrut, ts. (Dârü’l-Ma‘rife), IX, 389.

Arif Aytekin