ANNÂZÎLER

بنو عناز

İran-Irak sınırındaki bölgede 991-1117 yılları arasında hüküm süren bir İslâm hânedanı.

Arapça anz (keçi) kelimesinden türeyen annâz “keçi tüccarı veya çobanı” anlamına gelir. Bazı tarihçiler hânedanın aslen Şâzencan aşiretine mensup olduğunu ve bu aşiret arasında böyle bir kelimenin bilinmediğini ileri sürerek kelimenin ayyâr şeklinde okunması gerektiğini iddia etmişlerdir.

Hânedanın kurucusu olan Ebü’l-Feth Muhammed b. Annâz 991-1010 yılları arasında Hulvân’da hüküm sürmüştür. 997’de Dakuka’yı da ele geçiren Ebü’l-Feth 1002’de Mezyedîler’e karşı düzenlenen bir sefere katıldı, daha sonra Büveyhî veziri Amîdülcüyûş Ebû Ali Hasan b. Ebû Ca‘fer’in hizmetine girdi. 979-1014 yılları arasında Hemedan ve Dînever bölgesine hâkim olan Bedr b. Hasanveyh, Hulvân ve Karmîsîn’i (Kirmanşah) zaptedince, Beredân Kalesi ve Dicle’nin doğu yakasındaki bazı şehirlerin hâkimi Râfi‘ b. Makn’ın yanına sığındı. Bedr, Râfi‘in üzerine asker sevkedince de Bağdat’a Amîdülcüyûş’un yanına gitti (1006). Vezir onu iyi karşıladı, kendisine hil‘at giydirdi ve yardım edeceğine söz verdi. Ebü’l-Feth 1010’da Hulvân’da öldü, yerine oğlu Hüsâmüddevle Ebü’ş-Şevk Fâris (1010-1046) geçti. Ancak kardeşlerinden Mühelhil Şehrizor’da, Sürhâb da Bendenîcîn’de bağımsız olarak hüküm sürdüler.

Hüsâmüddevle Ebü’ş-Şevk’in otuz altı yıl devam eden emirlik dönemi, hânedan üyeleri ve komşu emîrlerle mücadele içinde geçmiştir. İlk olarak Mezyedîler’e karşı başlatılan bu mücadele kısa bir müddet sonra yerini barışa bıraktı ve iki aile arasındaki münasebetler zamanla daha da gelişti. Bedr b. Hasanveyh’in 1014’te öldürülmesinden sonra harekete geçen Ebü’ş-Şevk, Şemsüddevle’nin Rey’de bulunmayışından faydalanarak Karmîsîn’i ele geçirdi. Lur (Lor) ve Şâzencan kabileleri de onun kontrolü altına girdi. Büveyhîler’den Şemsüddevle Hemedan’a döndü ve bir savaş sırasında esir aldıkları Bedr’in torunu Tâhir b. Hilâl’i serbest bırakarak buna tepki gösterdi. Şemsüddevle, Ebü’ş-Şevk’e karşı harekete geçtiyse de İbn Sinâ’nın da şahit olduğu Karmîsîn yakınlarında vuku bulan savaşta yenildi. Tâhir derhal Ebü’ş-Şevk’in üzerine yürüdü ve onu Hulvân’a geri çekilmeye zorladı. Daha sonra iki aile arasında barış sağlandı ve akrabalık kuruldu. Fakat Ebü’ş-Şevk hiç beklenmedik bir zamanda hücum ederek Tâhir’i öldürdü (406/1015-16).

Daha sonra Ebü’ş-Şevk, Hemedan’ı kuşatıp Dînever ve Esedâbâd’a hücuma geçen ve Musul’u ele geçiren Oğuzlar’a karşı seferber oldu. Büveyhîler’den Celâlüddevle’nin yardımıyla onları durdurdu (1029). Ertesi yıl Ukaylîler’i yendi ve Dakūkā’yı zaptetti. 430’da (1038-39) ise tekrar Karmîsîn’i, Hulencân ve Erenbe kalelerini işgal etti. 1040’ta Ebü’ş-Şevk’in Dînever valisi olan oğlu Ebü’l-Feth ile kardeşi Mühelhil arasında


vuku bulan savaşta Ebü’l-Feth mağlûp oldu ve esir düştü. Bu gelişmeler üzerine Ebü’ş-Şevk kardeşine karşı harekete geçti. Mühelhil, Hemedan hâkimi Alâüddevle b. Kâkeveyh’ten yardım istedi. Alâüddevle de Dînever, Karmîsîn ve diğer bazı yerleri kuşattı. Ebü’ş-Şevk kardeşi Sürhâb’ın da Dakuka’yı muhasara ettiğini öğrenince Büveyhî Celâlüddevle’den yardım istedi. Ancak bu yardım gerçekleşmedi. Ebü’ş-Şevk ile Mühelhil arasındaki mücadele Celâlüddevle’nin müdahalesiyle bir müddet durakladı. Fakat Mühelhil Ebü’l-Feth’i serbest bırakmayı reddedince düşmanlık yeniden alevlendi ve Ebü’ş-Şevk 1040 ve 1042’de tekrar kardeşinin üzerine yürüdüyse de hiçbir sonuç elde edemedi.

Büveyhî Celâlüddevle 1043’te ölünce Annâzîler Selçuklular’ın tehdidiyle karşılaştılar. Tuğrul Bey, İbrâhim Yınal kumandasındaki Selçuklu ordusunu Annâzîler üzerine sevketti. Hemedan valisi şehri terketmek zorunda kaldığı gibi Ebü’ş-Şevk de Dînever’den Karmîsîn’e kaçtı ve daha sonra Sîrvân Kalesi’ne sığındı. Mühelhil Selçuklular’a karşı kardeşiyle anlaşmasına rağmen İbrâhim Yınal’ın ilerlemesini durduramadı. İbrâhim Yınal Hulvân ve Mâhîdeşt’i ele geçirip Hulencân’a saldırdı. Ebü’ş-Şevk bundan kısa bir süre sonra Sîrvân’da öldü (Ramazan 437/Nisan 1046).

Annâzîler bu defa Mühelhil’in etrafında toplandılar. Fakat Sa‘dî b. Ebü’ş-Şevk amcasına darıldığı için İbrâhim Yınal’a katılmaya karar verdi ve ona mektup yazıp bu isteğini bildirdi. O da bunu kabul etti ve babasına ait şehirlere hâkim olmasını sağlayacağına söz verdi. Sa‘dî Şâzencân aşiretine mensup bir toplulukla İbrâhim Yınal’a katıldı ve Hulvân’da onun adına hutbe okuttu (Ağustos 1046). Sa‘dî burada birkaç gün kaldıktan sonra Mâhîdeşt’e döndü. Bunun üzerine Mühelhil Hulvân’ı işgal ederek İbrâhim Yınal adına okunmakta olan hutbeye son verdi. Sa‘dî daha sonra Oğuzlar’ın yardımıyla Hulvân’a hâkim oldu ve amcasının üzerine yürüdü, fakat esir düştü. Ancak Sürhâb’ın âsi oğlu Sa‘dî’yi bir müddet sonra serbest bıraktı. İbrâhim Yınal gönderdiği kuvvetlerle Aralık 1047’de Sürhâb’ın topraklarını da ele geçirdi. Oğuzlar daha sonra Bâcisrâ’dan iki fersah uzakta karargâh kurmuş olan Sa‘dî’ye baskın düzenlediler. Sa‘dî ve adamları perişan bir halde dağıldılar. Oğuzlar Deskere, Bâcisrâ, Hâruniye, Kasr-ı Sâbûr ve o yöredeki diğer kasaba ve köyleri yağmaladılar. Sa‘dî önce Deyâlî’ye, daha sonra Dübeys b. Mezyed’in yanına gitti ve orada kaldı. İbrâhim Yınal Annâzîler’in önemli kalesi Sîrvân’ı bir süre kuşattıktan sonra zaptetti. Mühelhil Sultan Tuğrul Bey’e itaat arzedince (1050) Tuğrul Bey Annâzîler’i yeniden yerleştirdi. Buna göre Mühelhil Sîrvân, Dakuka, Şehrizor ve Samgan’da, Sürhâb Diz-i Mâhkî’de, Sa‘dî ise Râvendân’da hüküm sürecekti.

Sa‘dî 440 (1048-49) yılında İbrâhim Yınal’dan eman* alınca Dübeys b. Mezyed’den ayrılıp onun yanına hareket etti. Bu arada Deskere’yi ele geçirdi, Bağdat’tan gönderilen kuvvetleri mağlûp ettikten sonra Ba‘kūbâ yakınlarındaki kasaba ve köylere kadar ilerledi ve hutbeyi İbrâhim Yınal adına okuttu. 1053’te amcası Mühelhil’i mağlûp etti ve oğluyla beraber esir aldı. Bunun üzerine Büveyhî hükümdarı el-Melikü’r-Rahîm, Sa‘dî’ye karşı asker sevkettiyse de hiçbir sonuç elde edemedi.

Mühelhil’in esir düşmesi üzerine Bedr Sultan Tuğrul Bey’in yanına giderek babasının serbest bırakılması için yardım istedi. Tuğrul Bey de Sa‘dî’den yanında rehin tuttuğu oğluna karşılık Mühelhil’i salıvermesini teklif etti. Ancak Sa‘dî bu teklifi reddederek el-Melikü’r-Rahîm’e tâbi oldu. Bunun üzerine Tuğrul Bey, İbrâhim b. İshak ve Saht-Kemân kumandasında gönderdiği orduyla Sa‘dî’ye ağır bir darbe indirdi. Sa‘dî perişan bir halde Rûşen-Kubâd Kalesi’ne çekildi (445/1053-54). Mühelhil muhtemelen bu sırada ölmüştür. Oğuzlar 1054’te kaleyi kuşattılarsa da bir sonuç alamadılar.

Tuğrul Bey’in 18 Aralık 1055’te Bağdat’a girmesi ve Büveyhî hâkimiyetine son vermesinden sonra kaynaklar Annâzîler hakkında bilgi vermezler. Ancak İbnü’l-Esîr 495 (1101-1102) senesi olaylarından bahsederken Mühelhil’in torunu Sürhâb b. Bedr’in bu yıl Huftîzgān Kalesi’ni ele geçirdiğini ve Salgurlu Türkmenleri’nden Karabuli ile yaptığı savaşta mağlûp olup yirmi adamıyla bir dağa kaçtığını ve Türkmenler’in, Dakuka ile Şehrizor hariç, bütün ülkesini ele geçirdiklerini kaydeder. Sürhâb b. Bedr daha sonra tekrar Huftîzgān’a hâkim oldu. Onun Şevval 500’de (Haziran 1107) ölümü üzerine yerine oğlu Ebû Mansûr geçti.

İbnü’l-Esîr Annâzîler’in 130 yıl hüküm sürdüklerini kaydeder ki buna göre Ebû Mansûr, 511 (1117) yılında yıkılan bu hânedanın belki de son emîridir. Ancak VI. (XII.) yüzyılın ikinci yarısında Afşarlar’a tâbi olarak Hûzistan’da hüküm süren Şümle ile Lûristan’da hüküm süren Sürhâb b. Annâz’ın bu hânedana mensup oldukları kabul edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, IX, 159, 173, 174, 182, 196, 197, 198, 206-207, 291, 306-307, 355, 359, 375-377, 394, 398, 401-406, 408-410, 415, 418, 446, 450; X, 283, 351; Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, İstanbul 1285, II, 503; C. E. Bosworth, The Medieval History of Iran Afghanistan and Central Asia, London 1977, V, 80, 82; a.mlf., “The Political and Dynastic History of the Iranian World, A.D. 1000-1217”, CHIr., V, 24, 42, 112; Erdoğan Merçil, Fars Atabegleri Salgurlular, Ankara 1975, s. 32; “Fâris”, İA, IV, 469; V. Minorsky, “‘Annāzids”, EI² (İng.), I, 512-513; K. M. Ahmad, “‘Annazids”, EIr., II, 97-98.

Abdülkerim Özaydın