ALTUNCUZÂDE TEKKESİ

İstanbul Şehzadebaşı’nda XVI. yüzyılın ortalarında kurulan bir Halvetî tekkesi.

Kaynaklarda Altuncuoğlu, Altunî, Altunîzâde, Altuncu, Müştakzâde, Hacı Müştak ve Kudsîzâde gibi değişik isimlerle de anılır. Şehzadebaşı’nda Kemal Paşa Mescidi’nin yanında bulunan tekke, adı geçen mescidde imamlık yapan Halvetî şeyhi Bâlî Efendi (ö. 980/1572-73) tarafından XVI. yüzyılın ortalarında kurulmuştur. Sarhoş lakabıyla tanınan Bâlî Efendi başlangıçta bu mescidi tevhidhane olarak kullanmış, ardından tekkesine müstakil bir tevhidhane ilâve ederek hayatının sonuna kadar burada şeyhlik yapmıştır. Daha sonra, tekkenin postuna oturan Altuncuzâde lakaplı bir şeyh tekkenin bu isimle anılmasına sebep olmuştur.

İlk yapının mimari özellikleri bilinmemektedir. Değişik tarihlerde çeşitli onarımlar geçiren ve hatta yeni baştan inşa edilen tekkenin, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışı sırasında (1826), çok yakınında bulunan Eski Odalar’la birlikte tahrip edilmiş ve 1826-1834 yılları arasında Halvetî-Şâbânî şeyhi Hacı Müştak Efendi tarafından tekrar yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bugüne intikal etmiş olan yarı yıkık yapı XX. yüzyılın başlarına ait olup 1902’de Kemal Paşa Mescidi’ni tamir ettiren Hasan Fehmi Paşa’nın eşi Zeyneb Feride Hanım tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Ancak bu binanın, Kemal Paşa mahallesini de tamamen yakan büyük Aksaray yangınında (1911) hasar görmüş ve sonradan tamir edilmiş olması gerekir. Tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra kendi haline terkedilen yapı zamanla harap olmuştur. Halen tevhidhane çöplük, harem-selâmlık kanadının zemin katı da mesken olarak kullanılmaktadır.


Altuncuzâde Tekkesi, mimari programı ve ebadı asgari ölçülerde tutulmuş mütevazi bir zâviyedir. Yan yana inşa edilmiş ve bir duvarla aralarında bağlantı kurulmuş iki kanattan oluşan yapının batıdaki kanadı tek katlı tevhidhaneyi, doğudaki kanadı ise iki katlı harem-selâmlık bölümünü ihtiva eder. Tevhidhane, kareye yakın dikdörtgen planlı ufak bir mekândır ve her yönüyle alelâde bir son devir mescidini andırmaktadır. Duvarları moloz taş ve tuğlayla gelişigüzel örülmüştür ve halen mevcut bulunmayan örtüsünün de kiremitli bir ahşap çatı olduğu anlaşılmaktadır. Doğu yönünden girilen tevhidhanenin tuğla ile örülmüş basık kemerli beş adet penceresi vardır. Batı duvarı tamamen ortadan kalkmış, kuzey duvarı ise kısmen çökmüştür. Mihrap basık kemerlidir ve dışarıya çıkıntı yapmamaktadır. Doğu duvarı boyunca alttaki erkeklere, üstteki kadınlara mahsus iki mahfilin uzandığı, izlerden belli olmaktadır. Ahşap üst katı ortadan kalkmış olan harem-selâmlık binasının zemin kat duvarları, tevhidhane duvarlarında da kullanılan tuğlalarla örülmüştür. Tekkenin iki kanadı arasında, kuzey duvarında basık kemerli geniş bir penceresi bulunan üstü açık küçük bir avlu yer almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 256; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 180; Âsitâne Tekkeleri, s. 9; Mecmûa-i Cevâmi‘, I, 8-9, nr. 10; Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 9; Osmanlı Müellifleri, I, 182.

M. Baha Tanman