ALP

Eski ve yeni birçok Türk lehçesinde “kahraman, cesur, yiğit ve gazi” mânalarına gelen şahıs adı, sıfat ve unvan.

Özellikle Oğuzlar arasında çok yaygın olan bu kelime alıp şeklinde Altay, Abakan ve Kırgız lehçelerinde bugün de yaşamaktadır (Alıp Karşıga, Alıp Salay, Kuzgun Alıp vb.). Kâşgarlı Mahmud Türkler’in, İranlılar’ın Efrâsiyâb adı ile andıkları menkıbevî kahramana Tonêa Alp Er dediklerini kaydetmektedir. Turfan’daki Alp Ata mezarı, bu unvanın Doğu Türkistan’da da eskiliğini gösteren bir delildir.

Alp kelimesi İslâmiyet’ten sonra da yaygın şekilde kullanılmıştır. Nitekim Abbâsîler’in Şam Valisi Alp Tegin, Gazneliler Devleti’nin kurucusu Alp Tegin, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan, Semerkant’ta Karahanlı emîrlerinden Alp Er Han, Anadolu Selçukluları devrinde Nuh Alp ve Mahmud Alp bunların en tanınmışlarıdır. X-XIV. yüzyıllar arasında hükümdarlardan küçük kumandanlara kadar birçok kimsenin alp adını özel isim veya unvan olarak kullandığı görülür. Bu kelime meselâ Mardin Artukluları devrinde alpı şeklinde de geçer. Bazı ilk devir Osmanlı kaynaklarında Osman Gazi’nin dedesinin adı Gündüz Alp olarak görülür. Saruhan Beyliği’nin kurucusu olan Saruhan Bey’in babasının adı da Alpagı’dır. XIV-XVI. yüzyıllarda Akkoyunlu ve Safevî Devleti’ne bağlı kabileler arasında Alpagut kabilesi de bulunmaktadır. Mevcut kitâbelerden, Büyük Selçuklular devrinde alp kelimesinin resmî bir terim olarak kullanıldığı ve büyük emîrlerin bu unvanı taşıdıkları anlaşılmaktadır. Doğu dünyasında çok yayılmış olan gazi lakabı, alp ile birlikte alp gazi şeklinde de kullanılmıştır. Alp kelimesinin eski Türk unvanlarından olan ilek ile birlikte alp ilek şeklinde geçtiği de görülmektedir. Kendilerini Büyük Selçuklular’ın vârisi sayan Hârizmşahlar alp unvanını yalnız büyük emîrleri için kullanmışlardı (meselâ Celâleddin’in büyük emîri Alp Han gibi). Hindistan’daki Türk devletlerinde büyük emîrlere “alp han” unvanının verildiği ve bunun XV. yüzyıl ortalarına kadar devam ettiği görülmektedir. İslâmiyet’in Türkler arasında yayılmasından sonra Türk alpleri, önce alp gazi mahiyetini almışlar, tasavvuf cereyanının halk arasında yerleşmesiyle de alp erenler, yani mücahid dervişler şekline girmişler ve daha ziyade devletin sınırlarında uç bölgelerde yaşamışlardır. Bu alp erenler Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da büyük bir rol oynamışlardır. Dede Korkut hikâyeleri bize alp gazilerin hayatı hakkında epeyce bilgi verir. XIV. yüzyıl başlarında Âşık Paşa ve ondan bir asır sonra II. Murad devri âlimlerinden Yazıcı Ali, alplere ait özelliklerden bahsederler. Âşık Paşazâde’nin üzerinde önemle durduğu Anadolu (Rum) gazileri, müslüman alplerden başka bir şey değildir. Evliya Çelebi de XVII. yüzyılda Tokat’ta bir alp gazi tekkesinden söz eder.

Bugün Erzincan’da Alpköy; Kastamonu, Zonguldak, Adana ve Eskişehir’de Alpı ve Alpu; Ankara, Bolu, Bilecik, Bursa, Kütahya, Çanakkale, Çankırı, Elazığ, Zonguldak ve Kastamonu’da Alpagut şeklinde köy isimlerine rastlanır. Çorum’un da Alpagut adlı bir ilçesi vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk, III, 110 vd., 272; İbnü’l-Kalânisî, History of Damascus (nşr. H. F. Amedroz), Beyrut 1908, s. 284; Nizâmî-i Arûzî, Çehâr Maķāle (nşr. Muhammed Kazvînî), GMS, XI, London 1910, s. 45, 182 vd.; Karamânî Mehmed Paşa, Osmanlı Sultanları Tarihi (trc. İ. Hakkı Konyalı), İstanbul 1949, s. 366; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, V, 60, 68, 71; M. Fuad Köprülü, İlk Mutasavvıflar, İstanbul 1919 → 3. bs. Ankara 1976, bk. İndeks; a.mlf., Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu (bazı notlara ilâvelerle nşr. Orhan F. Köprülü), Ankara 1959 → 2. bs. İstanbul 1986, bk. İndeks; a.mlf., “Alp”, İA, I, 379-384; Köylerimiz (İçişleri Bakanlığı neşriyatı), Ankara 1982, s. 39; Emel Esin, “Alp Şahsiyetinin Türk Sanatında Görünüşü”, TK, sy. 34 (1965), s. 141-161; sy. 70 (1968), s. 87-103; sy. 82 (1969), s. 102-126; sy. 94 (1970), s. 80-92; Çağatay Uluçay, “Saruhanoğulları”, İA, X, 239; O. Pritsak, “Alp”, EI² (İng.), I, 419-420.

Orhan F. Köprülü