ALİ b. RABBEN et-TABERÎ

علي بن ربّن الطبري

Ebü’l-Hasen Alî b. Sehl Rabben et-Taberî (ö. 247/861’den sonra)

Ünlü hekim ve dinler üzerinde mukayeseli çalışma yapan ilk âlimlerden.

Taberistan’ın Merv şehrinde kültürlü ve dindar bir hıristiyan ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmediği gibi, klasik kaynakların ve modern araştırmaların onun hayatı ve ailesi hakkında verdikleri bilgiler de eksik ve kısmen yanlıştır. Nitekim yahudi din büyüklerine verilen rabben (rabbi) unvanının bir hıristiyan olan babası Sehl’e de verilmiş olması, onun yahudi kökenli olduğu kanaatine yol açmış, ayrıca bu unvanın kaynaklarda farklı şekillerde yer almış olması da bazı yanlış anlamalara sebep olmuştur. Meselâ bu konuda en eski kaynaklardan biri olan Taberî onun adını


ve nisbesini Ali b. Rabben en-Nasrânî şeklinde doğru olarak tesbit ettiği halde Mes‘ûdî “Ali b. Zeyd”, İbnü’n-Nedîm “Ali b. Sehl b. Rabbel”, Yâkut “Ali b. Zeyn (Rezîn)”, İbnü’l-Kıftî “Ali b. Rabben” olarak zikretmektedirler.

Onun yahudi olduğu hususundaki yanlış bilginin ilk defa İbnü’l-Kıftî’den kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim o bu konuda şöyle demektedir: “Taberistanlı bir yahudi hekim olan Rabben, astronomi ve matematik ilimleriyle yahudi şeriatını çok iyi bilen ve aynı zamanda felsefî eserleri bir dilden diğerine tercüme eden bir âlimdi. Irak’a gidip Sâmerrâ’da yerleşen oğlu Ali ise meşhur hekimdi. er-Rabben, er-rabin ve er-râb kelimeleri de yahudi ilâhiyatında önde gelen kimselere verilen isimlerdendir” (İhbârü’l-Ǿulemâ, s. 167). Halbuki Ali b. Rabben ed-Dîn ve’d-devle adlı eserinde kendisinin hıristiyan olduğunu açıkça belirtmekte (s. 98), babasına Rabben unvanının verilişini ve bu kelimenin anlamını Firdevsü’l-hikme adlı eserinde şu şekilde açıklamaktadır: “Babam Merv şehrinin kâtiplerinden, soylu, kültürlü, iyilik seven, tıp ve felsefe kitaplarını çok iyi anlayan biriydi. Fakat atalarının sanatından çok tıbba öncelik tanırdı. Gayesi, bunu övünç ve kazanç vesilesi yapmak değil dinî ve mânevî açıdan tatmin olmaktı. Bu sebeple kendisine Rabben lakabı verilmişti. Bunun anlamı “büyüğümüz ve muallimimiz” demektir (s. 1). Ayrıca er-Red Ǿale’n-nasârâ adlı eserinde de yetmiş yaşına kadar hıristiyan olarak yaşadıktan sonra İslâm’ı seçtiğini söylemektedir. Bununla beraber bazı oryantalistler ondan yahudi asıllı bir hekim bazıları da Arapça yazan yahudi bilgini diye söz ediyorlarsa da (bk. Juden, s. 194), yukarıda adı geçen eserleri yayımlandıktan sonra bu gibi iddiaların ilmî bir değeri kalmamıştır.

Modern araştırmalarda Ali b. Rabben’in doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili olarak verilen bilgilerin de yanlış olduğuna işaret etmek gerekir. Meselâ Brockelmann’a göre 192 (808), Meyerhof’a göre ise 193 (809) yılında doğmuştur. Ne var ki Firdevsü’l-hikme’de yer alan bir ifadeden, onun yukarıda zikredilen tarihlerden daha önce doğduğu anlaşılmaktadır. O burada şöyle diyor: “Taberistan’da babamla beraber akşam duasını yaparken gök yüzünde büyük bir sütun şeklinde ateş gördüm. Bu hadise üzerinden çok geçmeden hükümdarın başı belâya girdi ve topraklarının bir kısmını kaybetti” (s. 518-519). İbnü’l-Esîr ve İbn Kesîr gibi kaynaklar bu olayın Halife Mehdî zamanında, Vandad Hürmüz Taberistan hükümdarı iken 167 (783-84) yılında meydana geldiğini bildirdiklerine, ayrıca Ali b. Rabben’in olayı hatırlayacak yaşta bulunduğuna göre doğumunun 155-160 (772-777) yılları arasında olması gerekmektedir.

Küçük yaşlarından itibaren babası Sehl’den tıp, tabiat ilimleri, matematik, felsefe ve edebiyat alanlarında öğrenim gördü. Eserlerinden anlaşıldığına göre devrinin ilim ve kültür dillerinden olan Arapça, Farsça ve Süryânîce’yi, az da olsa İbrânîce ve Grekçe’yi biliyordu. Meselâ Arapça olarak kaleme aldığı Firdevsü’l-hikme’yi sonradan Süryânîce’ye tercüme etmiştir. Hayatını hekimlik yaparak kazanan Ali b. Rabben bir müddet Taberistan Valisi Mazyâr b. Kārin’in kâtipliğini yaptı ve bu sırada adı geçen eserini telife başladıysa da ancak Sâmerrâ’da bitirebildi. 859 yılında isyan eden Mazyâr yakalanıp idam edilince o da Merv’den ayrılıp Irak’a gitmek zorunda kaldı. Kısa zamanda Halife Mu‘tasım’ın gözdeleri arasına girerek Sâmerrâ’da onun divan kâtipliğini yaptı. Her ne kadar İbnü’l-Kıftî ve İbn Ebû Usaybia gibi kaynaklar, onun Irak’a giderken Rey şehrinde bir süre kaldığını ve orada tabiat felsefesinin İslâm dünyasındaki temsilcisi sayılan ünlü hekim Ebû Bekir er-Râzî’yi yetiştirdiğini kaydetmekte ve bazı çağdaş yazarlar bu bilgiyi tekrarlamakta ise de (bk. Muhammed Kürd Ali, MMİADm., s. 304-306) bu mümkün değildir; çünkü Ali b. Rabben öldüğü zaman Râzî henüz doğmamıştı.

Ali b. Rabben asıl şöhretine Halife Mütevekkil zamanında kavuşmuş, onun hekimi ve nedimi olmuştu. Nihayet halifenin teşvik ve tavsiyesiyle müslüman olmuş ve Mütevekkil ona “mevlâ emîrü’l-mü’minîn” unvanını vermiştir. Her ne kadar İbnü’n-Nedîm onu Halife Mu‘tasım’ın teşvikiyle Müslümanlığı kabul etmiş gösteriyorsa da ed-Dîn ve’d-devle adlı eserinin sonunda kendisi, hidayetine vesile olduğu için Mütevekkil’e dua etmektedir (s. 210).

Kaynaklarda ölüm tarihi hakkında herhangi bir bilgiye rastlamak mümkün olmamıştır. Ancak Halife Mütevekkil zamanında (847-861) yetmiş yaşlarında müslüman olduğuna ve ondan sonra bazı eserler kaleme aldığına göre 860 yılı civarında vefat ettiği söylenebilir.

Eserleri. Ali b. Rabben’in çoğu tıp alanında olmak üzere on iki eser yazdığı bilinmektedir. Ancak bunlardan sadece üçü günümüze kadar gelmiş ve ilmî neşirleri yapılmıştır. 1. Firdevsü’l-hikme*. İslâm tıbbının en önemli kaynaklarından biri olan bu eserin telifine Merv şehrinde başlayan müellif, eser üzerinde uzun yıllar çalıştıktan sonra onu ancak Sâmerrâ’da tamamlayabilmiş, daha sonra da Süryânîce’ye çevirmiştir. Genel başlık olarak yedi nev‘e, her nev‘i makalelere ve makaleler de bablara ayrılarak telif edilmiş olan eser Hint, İran, Yunan ve Arap tıbbına ait bol malzeme ihtiva etmektedir. Başta Ali b. Abbas el-Mecûsî, Ebû Bekir er-Râzî, İbn Sînâ ve Bîrûnî olmak üzere birçok hekim ve kültür tarihçisi için kaynak teşkil eden bu eseri ilk defa Muhammed Zübeyr es-Sıddîkī 1928 yılında Berlin’de yayımlamıştır. Her ne kadar İbnü’n-Nedîm ve İbnü’l-Kıftî onun el-Künnâşü’l-hadrâ adlı bir eserinden söz ediyorlarsa da bu Firdevsü’l-hikme’den başkası değildir. Nitekim kitabının baş tarafında yer alan, “Bu künnâşın adı Firdevsü’l-hikme, lakabı ise, bahrü’l-menûfi‘ ve şemsü’l-âdâbdır” (s. 8) tarzındaki ifadesinden bunu anlamak mümkündür. 2. er-Red Ǿale’n-nasârâ. Hıristiyanlığa karşı bir reddiye olan bu eserin giriş kısmında müellif hayatının yetmiş yılını hıristiyan olarak yaşadıktan sonra İslâm dinini seçip hidayete erdiğini anlatır. Daha sonra bu kitabı yazmaktaki gayesinin Allah’ın rızâsını kazanmak ve bir de hıristiyanları uyarmak olduğunu söyler. Ali b. Rabben’in aynı zamanda bir hıristiyan teologu olması, kendisine diğer semavî kitaplarla Kur’ân-ı Kerîm arasında rahatlıkla mukayese yapma imkânı kazandırmış ve dolayısıyla onun bu eseri diğer reddiyelerden daha başarılı kabul edilmiştir. en-Nesâǿih, adıyla da tanınan bu kitaba Sâfî b. Assâl adlı bir Kıptî müellif reddiye yazmıştır. Onun es-Sahâǿih fî cevâbi’n-Nesâǿih, ve Nehcü’s-sebîl fî tahcîli muharrifi’l-İncîl (iki eser bir arada, Kahire 1926-1927) isimli iki reddiyesinden birincisinin hangi esere karşı yazıldığı zikredilmiyorsa da er-Red Ǿale’n-nasârâ ile karşılaştırılınca buna cevap olmak üzere kaleme alınmış olduğu anlaşılır. er-Red Ǿale’n-nasârâ I. A. Khalifa ve W. Kutsch tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1959). Ancak Khalil Samir yazdığı bir makalede eseri


İbn Assâl’in reddiyesiyle karşılaştırmış ve eserin yarısının eksik olduğunu, İbn Assâl’in kitabından faydalanarak daha mükemmel bir metnin meydana getirilebileceğini göstermiştir. 3. ed-Dîn ve’d-devle*. Ali b. Rabben’in müslüman olduktan sonra İslâm’ın hak din, Kur’an’ın Allah kelâmı ve Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu, Tevrat ve İnciller’de Hz. Peygamber’in gönderileceğine dair yalnız işaret değil sarâhatin bulunduğunu ispat etmek maksadıyla kaleme aldığı bu eser, konu ve muhteva açısından er-Red Ǿale’n-nasârâ’dan daha mükemmeldir. Eser, Âdil Nuveyhiz tarafından geniş dipnotları ilâvesiyle neşredilmiştir (Beyrut 1973).

Ali b. Rabben’in günümüze intikal etmeyen veya henüz bulunamamış olan diğer eserleri şunlardır: Tuĥfetü’l-mülûk, fi’l-Emŝâl ve’l-âdâb Ǿalâ meźâhibi’l-Fürs ve’r-Rûm ve’l-ǾArab, MenâfiǾu’l-eŧǾime ve’l-eşribe ve’l-Ǿaķāķīr, Ĥıfžü’ś-śıĥĥa, Kitâb fi’l-ĥacâme, Kitâb fî tertîbi’l-aġźiye, Kitâb fi’r-ruķā, Kitâbü İrfâķı’l-ĥayât, Kitâbü’l-Lüǿlüǿe.

BİBLİYOGRAFYA:

Ali b. Rabben et-Taberî, Firdevsü’l-hikme (nşr. M. Zübeyr es-Sıddîkı), Berlin 1928, s. 1, 8, 518-519; a.mlf., er-Red Ǿale’n-nasârâ (nşr. I. A. Khalifa - W. Kutsch), Beyrut 1959; a.mlf., ed-Dîn ve’d-devle (nşr. Âdil Nüveyhiz), Beyrut 1973, s. 35-36, 98, 210; Taberî, Târîħ (de Goeje), II, 1276; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-zeheb (Abdülhamîd), IV, 239; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 354; İbn İsfendiyâr, Târîh-i Taberistân (özet trc. ve nşr. E. G. Browne), Leiden 1905, s. 130-131; Yâkut, MuǾcemü’l-üdebâǿ, VI, 429; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 75-76, 191-192; İbnü’l-Kıftî, İhbârü’l-Ǿulemâǿ, Leipzig 1903, s. 31, 167, 187; İbn Ebû Usaybia, ǾUyûnü’l-enbâǿ (nşr. Nizâr Rızâ), Beyrut 1965, s. 414; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 245; İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 149; Steinschneider Lit. d. Juden, Engishtran, London 1957, s. 194; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 669; Sezgin, GAS, III, 238-239; Flügel, ZDMG, XIII, 559; von Maurice Bouyges S. J., “Aliy Ibn Rabban at-Tabariy”, Isl., XXII (1935), s. 120-121; Muhammed Kürd Ali, “ǾAli b. Rabben”, MMİADm., XXII/7-8 (1947), s. 304-306.

Necip Taylan