ÂBİŞ HATUN

(ö. 685/1286)

Fars’ta hüküm süren Salgurlu atabeglerinin sonuncusu.

Atabeg Sa‘d b. Ebû Bekir’in kızıdır. Annesi Terken Hatun da Yezd atabeglerinden Mahmud Şah’ın kızıydı. Doğum tarihiyle ilgili olarak kaynaklarda açık bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber henüz dört beş yaşlarında bulunan Hülâgû’nun oğullarından Mengü Timur ile (d. 654/1256) nişanlanması, onun da bu tarihlerde çocuk yaşta olduğunu göstermektedir. 1263’te atabeg olan Selçuk Şah, Âbiş’in annesini öldürttüğü gibi Âbiş’le kız kardeşi Salgım’ı da hapsetti. Selçuk Şah’ın Şiraz’daki Moğol baskakları (idarî ve malî yetkilere sahip memurlar) Oğul Bey ve Kutluğ Bitikçi’yi de öldürünce, Hülâgû onu cezalandırmak için üzerine asker gönderdi. Âbiş ve kız kardeşi hapisten kurtarıldılar. Selçuk Şah Kâzerûn’da yakalandı ve daha sonra da öldürüldü (1263). Hülâgû’nun emri ile Âbiş de Salgurlu tahtına çıkarıldı; adına hutbe okunup sikke kesildi (662/1263-64).

Atabegliğinin ilk yılında aslen Şirazlı olan Kadı Seyyid Şerefeddin, Horasan’da etrafına topladığı müridleriyle Fars’a


gelerek mehdîlik iddiasında bulundu. Ancak taraftarları ile birlikte Güvar Köprüsü civarında mağlûp edildi (1265). Daha sonra Abaka tarafından Fars’ın emirlik ve hâkimliğine tayin edilen Ongyatu, Âbiş’in divan beyi olan Kölçe’yi öldürttü. Ongyatu sert tavrı sebebiyle Abaka’ya şikâyet edildiğinden elçilikle Çin’e (Kubilay Kaan’a) gönderildi. Bunun üzerine 670’te (1271-72) en büyük ve itibarlı emîrlerden Soğunçak Noyan, Fars hâkimi sıfatıyla Şiraz’a geldi. Onun gelişiyle Fars’ta yeni bir malî sistem uygulandı ve ülke idarî yörelere (bölük) ayrılarak mukataa* usulüyle yönetildi. Soğunçak, iki yıllık Fars vergisinden müteşekkil hazine ve yanında Âbiş Hatun da olduğu halde Abaka’nın karargâhına döndü. Âbiş Hatun’un da büyük bir ihtimalle aynı yıl (670) veya bundan kısa bir süre sonra Şehzade Mengü Timur’la evlendirildi. Bununla ilgili olarak Fars’ın gelirinden Âbiş Hatun’a 70.000 altın, yıllık tahsis edildi. Âbiş’in bu evlilikten Kördüçin ve Algançı isimlerinde iki kızı oldu.

Abaka’nın ölümünden bir süre sonra (1282) Mengü Timur’un da ölmesi üzerine İlhanlı tahtına geçen Ahmed, Âbiş Hatun’u atabeg olarak yeniden Fars’a yolladı. Şiraz halkı onu büyük bir sevinçle karşıladı, günlerce şenlik yapıldı. Âbiş Hatun, akrabasından Melik Han oğlu Celâleddin Erkan’ı nâibliğe, Nizâmeddin Ebû Bekir’i de vezirliğe getirdi. Fakat âdil ve merhametli bir hükümdar olan Ahmed’in Argun tarafından tahttan indirilmesi ve Argun’un da devletin idaresini, tahtı kendisine kazandıran Celâyir Buka’ya vermesi üzerine bu devir uzun sürmedi. Zira Celâyir Buka’nın desteği ile hareket eden vezir Ebû Bekir’in hasmı Seyyid İmâdeddin, Âbiş Hatun ve adamları hakkında Argun’a şikâyette bulunarak tam salâhiyetle Şiraz hâkimliğini elde etti. Atabeg Âbiş’e de Ordu’ya gelmesi için emir gönderildi. Fakat Âbiş Hatun, yakınlarının telkiniyle birtakım bahaneler ileri sürerek Şiraz’dan ayrılmadı. Seyyid İmâdeddin tarafından kendisi ve adamlarına baskı yapılınca, Âbiş’in memlük*leri bir gün İmâdeddin’e hücum ederek onu öldürdüler (1284). Bunun üzerine Âbiş Hatun maiyetiyle birlikte Arrân (Errân) kışlağına getirilerek sorguya çekildi. Hânedanın gelini olması sebebiyle kendisine bir şey yapılmadı; ancak nâibi Celâleddin Erkan öldürüldü, diğer memurlar da dayak cezasına çarptırıldılar.

Geri gönderilmeyen Âbiş Hatun bir yıl sonra Tebriz yakınlarındaki Çerendâb’da hastalandı ve çok geçmeden öldü (11 Zilkade 685/29 Aralık 1286). Müslüman olmasına rağmen Moğol geleneklerine göre gömüldü. Cesedi daha sonra Şiraz’a nakledilerek Adudiyye Medresesi hazîresine defnedildi. Bir rivayete göre ise cesedi kızı Kördüçin tarafından Şiraz’a götürülmüş ve annesinin yaptırdığı Ribât-ı Âbiş’te defnedilmiştir. Kördüçin, 1288 yılında annesine bir de türbe yaptırmıştır. Bazı yerleri harap bir halde zamanımıza kadar gelen bu türbeye halk tarafından Makber-i Âbiş Hatun adı verilmektedir. Ölümünden sonra vasiyeti üzerine mirası dört kısma ayrılmış, iki hissesi kızlarına, bir hisesi köleleri ile âzatlılarına, dördüncüsü ise Mengü Timur’un oğlu Taycu’ya verilmiştir. B. Spuler’in Âbiş’in yirmi iki yaşında öldüğüne dair sözleri (bk. İran Moğolları, s. 162) bir yanılmadan ileri gelmiş olmalıdır. Vassâf bu rakamı Âbiş’in yaşı değil, atabeglik süresi olarak zikretmektedir (bk. Târîh, s. 222).

BİBLİYOGRAFYA:

Beyzâvî, Nizâmü’t-tevârîh, Tahran, ts., s. 85-91; Reşîdüddin, Camiu’t-tevârîħ (nşr. E. Blochet), Leiden 1911, s. 554-557; a.e. (nşr. A. A. Alizâde), Bakû 1958, s. 14, 205; Vassâf, Târîh, Bombay 1269, s. 190-204, 222; Hamdullah-i Müstevfî, Târîh-i Güzîde (nşr. Abdülhüseyn-i Nevâî), Tahran 1336-39 hş., s. 507; Zerkûb-i Şîrâzî, Şîrâznâme, Tahran 1310-50, s. 64-71; Hâfız-ı Ebrû, Mecmûa, Süleymaniye Ktp., Damad İbrâhim Paşa, nr. 919, vr. 601a-602a; Mîrhând, Ravzatü’s-Safâ, Leknev 1332, IV, 207-208; Gaffârî, Cihân-ârâ, Tahran 1343, s. 125-127; B. Spuler, İran Moğolları (trc. Cemal Köprülü), Ankara 1957, s. 162; Bahriye Üçok, İslâm Devletlerinde Kadın Hükümdarlar, Ankara 1965, s. 106-109; Erdoğan Merçil, Fars Atabegleri Salgurlular, Ankara 1975, s. 106-125; R. J. Hebert, “Abish bint Sa‘d and Her Coinage”, Hamdard Islamicus, IX/2, Pakistan 1986, s. 21-42; [T.H.], “Abiş”, İA, I, 114.

Faruk Sümer