ABDÜLMUTTALİB

عبد المطّلب

Ebü’l-Hâris Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdimenâf b. Kusayy (ö. 577 m.)

Hz. Peygamber’in dedesi.

Asıl adı Şeybe’dir; Yesrib’de (Medine) doğdu. Babası Hâşim, annesi Medineli Neccâroğulları’na mensup Selmâ’dır. Babası Gazze’de öldüğünden sekiz yaşına kadar annesiyle beraber Medine’de kaldı. Daha sonra amcası Muttalib yeğenini alıp Mekke’ye götürdü. Şehre girerken Muttalib’in terkisindeki çocuğu gören Mekkeliler, onu kölesi zannederek kendisine “abdü’l-Muttalib” dediler ve Şeybe o günden sonra Abdülmuttalib diye anıldı. Bir başka rivayete göre ise, Muttalib’e çocuğun kim olduğu sorulduğunda o, üstü başı pek düzgün olmayan Şeybe’yi o anda kölesi olarak tanıtmıştır.


Abdülmuttalib’i amcası yetiştirdi ve ölümüne yakın bir zamanda, “Babanın yerine sen lâyıksın” diyerek kabile reisliği görevini ona devretti. Reisliği döneminde gördüğü bir rüya üzerine, Cürhümlüler’in Mekke’yi terkederken kapattıkları zemzem kuyusunun yerini buldu. Kâbe civarındaki bu kuyuyu, Kureyş’in karşı koymasına rağmen özel mülkiyetine geçirdi ve böylece hacılara su dağıtma (sikaye*) elde etti. Bu sırada Hâris’ten başka çocuğu olmadığı için baskılar karşısında kendisini savunmakta güçlük çekiyordu. Bu sebeple, on oğlu olduğu takdirde birisini kurban edeceğine dair adakta bulundu. Daha sonra beş hanımından on oğlu dünyaya geldi ve gördüğü bir rüya üzerine adağını yerine getirmek istedi. Kurban adayını belirlemek maksadıyla oğulları arasında çektirdiği kura Hz. Peygamber’in babası Abdullah’a çıktı. Ancak Abdullah’ın yerine yine kura usulüyle belirlenen yüz deveyi kurban etti (bk. ABDULLAH).

Abdülmuttalib üstün karakterli, inançlı, iyi kalpli, bir insan, âdil bir reisti. Ömrünün sonuna doğru puta tapmayı terketmiş, içkiyi bırakmış, Kâbe’nin çıplak olarak tavaf edilmesini yasaklamıştır. Allah’ın varlığına, ceza ve mükâfat yeri olarak âhiretin mevcudiyetine inanmış, zaman zaman Hira mağarasına çekilip ibadetle meşgul olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen Fil Vak‘ası’nda (bk. el-Fîl 105/1-5), Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ile müzakerelerde bulunmuş ve Kâbe’yi sahibinin mutlaka koruyacağını ona hatırlatmıştı.

Abdülmuttalib sağlığında torunu Muhammed’e gereken ihtimamı gösterdi; kendisinden sonra da bakımını oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etti. Yaygın olan rivayete göre seksen iki yaşında Mekke’de öldü ve Cennetü’l-Muallâ’daki (Hacûn Kabristanı) büyük dedesi Kusayy’ın mezarı yanına defnedildi. Ölümü münasebetiyle Mekke halkı matem tuttu; dükkânlar günlerce kapalı kaldı, hakkında mersiyeler söylendi. İslâm âlimleri, fetret döneminde yaşayan Abdülmuttalib’in tevhid inancına sahip bir kişi olduğunu kaydederler ve âhirette kurtuluşa ereceği ümidini taşırlar (bk. FETRET).

Hâşim’in nesli yalnız Abdülmuttalib’le devam ettiği için onun vefatıyla Hâşimoğulları’nın nüfuz ve kudreti zaafa uğradı. Ümeyyeoğulları, kısa bir süre de olsa Hâşimoğulları’na üstünlük sağladılar. Bu sebeple Harb b. Ümeyye Abdülmuttalib’in yerine geçti ve Kâbe’ye ait görevlerden sadece sikaye Abdülmuttalib’in oğullarından Abbas’a kaldı.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hişâm, es-Sîre (nşr. Mustafa es-Sekka v.dğr.), Kahire 1375/1955, I, 50, 51, 56 vd., 112, 117, 145, 150, 160-163, 177, 178, 179, 183, 189; İbn Sa‘d, et-Tabakatü’l-kübrâ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1388/1968, I, 25, 81 vd., 117-119; İbn Kuteybe, el-Maârif (nşr. Muhammed İsmâil es-Sâvî), Kahire 1353/1935 → Beyrut 1390/1970, s. 33; Ya‘kuabî, Târîħ (nşr. M. Th. Houtsma), Leiden 1883 → Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), I, 246 vd.; Taberî, Târîħ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1960-70 → Beyrut, ts. (Dâru Süveydân), II, 246-251; İbn Saîd el-Endelüsî, Neşvetü’t-tarab fî târihi câhiliyyeti’l-Arab (nşr. Nusret Abdurrahman), Amman 1982, I, 330-333; İbn Hacer, el-İsâbe (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1390-92/1970-72, V, 250-251; Diyârbekrî, Târîhu’l-hamîs, Kahire 1283 → Beyrut, ts., I, 253; M. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I (trc. M. Said Mutlu), İstanbul 1966, s. 33, 36, 42; Muhammed Bâlî Efendi, Sübülü’s-selâm fî hukmi âbâi Seyyidi’l-enâm, İstanbul 1287, s. 86-90, 95-97, 99-101; M. Âsım Köksal, İslâm Târihi (Mekke Devri), Ankara 1966, s. 20-22, 28, 34, 42, 47, 67, 70; Cevâd Ali, el-Mufassal fî târîhi’l-Arab kable’l-İslâm, Beyrut 1968-72, IV, 73-81.

H. Ahmet Sezikli